tebessüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tebessüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2022 Çarşamba

Gerçek Yaşam Öyküleri - Çıkmaz Sokak

 



Birlikte kahve içtiğimiz Boğaz manzaralı terasta, bir nebze olsun umudunu diriltmek, moral vermek için sordum neşeyle:

- Bak şimdi, şu hayatta en çok neyi seviyorsun.

Tamamen fiziki yapısından  kaynaklanan öfkeli  yüz ifadesine uyumsuz  bir dalgınlıkla baktı bana. Düşündü. Dramatize etmeksizin, samimiyete "hiç bir şeyi" dedi.

Çok uzun yıllar insana dair çözüm bulmaktı mesleğim. Çıkmaz sokakları hemen tanırım. Kaderini benimsemesi için , sustum.

Onunla, ben 5 yaşında iken tanıştık. Sıra arkadaşımdı. 70'li yılların tahta sıralarını bilirsiniz. Her oturuşumuzda ıslak ve kuru temizlik bezi ile siler. Saydammış hissi veren , damarları seyredebileceğiniz beyaz ellerini dikkatlice sıranın üzerine serdiği örtüye koyardı.

 Hiç unutmam, türkçe sınavında "şair" kelimesinin yazımını onun kağıdında görmüş ve kendi kağıdımdaki hatayı düzeltmiştim. Her derste birinciydi.Sınıfta birinciydi. Bıldırcını andıran  sivri hatlara sahip aksi suratı gülümsediğinde bile azarlar gibi göründüğünden midir, temizlik hastası olduğunda mıdır, kuralcığılığından mıdır bilmem pek arkadaşı yoktu. şimdi geriye dönüp baktığımda, çocukken bile fedakar ve merhametli kalbinin kendisine  karşı takılınılan uzak tutumlarla ne çok incindiğini görüyorum.

Ortaokulda ayrı sınıflardaydık. Koridorlarda bazen rastlaşır, kazağının -gömleğinin  daimi beyazı, ölçülü adımları, yine kısacık saçları ile beni kucaklamasına sevinçle karşlılık verirdim.



Lise ayrı deryaydı..karşı cinsi ve aşkı keşfetmiş, limandan çıkıp ummana atmıştım kendimi.O günlerde değil  Semra ( gerçek öykülerde sahte isimler kuralı devam ediyor), sülalesi mezardan çıkıp gelse umursayacağımı sanmıyorum doğrusu. 

Ben eriyen karların oluşturduğu  coşkun bir nehre dönüşürken o hala  elinde sabun,bez,kolonya gezen, hala derslerde birinci, hala bıldırcın bakışlı -kısa dik saçlı  ,kuralcı,gülümseyen ama gülümsemesi görülmeyen bir genç kızdı.

Sonra yıllar,yollar,kader denilen yazılı  olmayan asıl metin vs vs..koptuk gitti.


Facebook'un yaptığı en iyi şey hatta sanırım belki de tek iyi şey  kopup  gitmiş insanların birbirini bulmasını  salamaktı. Facebook sayesinde  Fizik dersinden 9 aldığı için ağlayan bıldırcın suratlı kız ile "aynı adlı eser" i, eserin adı AYNI sanan sarsuk kız seneler sonra birbirini buldu.

Semra  da Trabzon'dan başka ilde okumuştu. Türkiye'nin en büyük illerinden birinde mühendisliği yine birincilikle bitirmiş ancak   sebebini bi türlü anlayamadığım şekilde Trabzon'a geri dönmüştü.


Birbirimizi bulunca derhal buluştuk tabii.

Evlenmiş ayrılmış.

 Onca birincilik ve harika diploma ile bir devlet dairesinde saçma sapan evrak kayıt memuru  olmuş. İlkokul mezunu adamlar, partililer, sorunlu kişiler..iş hayatı ızdırap dolu.

Hasta babası ona bırakılmış, zaten bir de abisi var. O da başka ilde evli ve çocuklu..her şey Semra 'nın üstünde. İşten izin alamaz,  babası onu bırakmaz, işte mutlu değil, evde mutlu değil. Zeka ile keskinleşmiş aksi bakışlarını üstüme dikip , her söylediğine verdiğim tepkiyi dikkatle gözlemleyerek  görüşmeyeli hayat ona neler etmiş anlattı durdu buluştuğumuzda. Onu  dinlerken geçmişi hiç düşünmedim. Geçmişten, saydam beyazlıkta teni haricinde hiç bir şey kalmamış gibiydi. Öfkeyle herkesin hatalarını, toplumun  inisiyatifsizliğini,küçücük mahallede herkesin tanıdığı bir ailenin ferdi olarak hiç evlenip ayrılmışlığın getirdiği baskıları  anlattı.

-"Konuşmuyorsun" dedi. Sonra endişeyle "seni sıktım mı " diye sordu.

Her zamanki gamsız halimle gülümsedim.

-"Yok, dinliyor ve düşünüyordum. Şair kelimesinin yazılışını senden kopya çektimdi ben biliyor musun?"

Kaşları bir araya geldi ve aksi aksi süzdü beni. 

-"Ben sana onca sıkıntı anlatırken bunu mu düşündün?" dedi

-"Evet" dedim

Gülmeye başladı.

-"Bana senin gibi gamsız biri lazımmış ay ne güldümmmmm" diye diye kahkahayı bastı.

Senelerce devam etti dertleşmemiz, gülüşmemiz, buluşmamız, konuşmamız. Herkesin herkesi tanıdığı yerlerde derinlemesine dertleşeceğin güvenilir biri bulmak zordur. Abisi ile  abimin ne samimi arkadaş olduğu konusu önce onu gerdiyse de zamanla aştık bunu.Allah da biliyor ya,  susmak konusunda iyiyimdir ben. Sustum da nitekim her zaman.

Ona "aşık olmalısın" dedim. "Yeniden yuva kurmalı,  iş-ev" saçma döngüsünü kırmalısın. Hayli de zengin bir ailen var, güzel bir yeni hayat kurabilirsin..denemelisin.

Sanırım bunlardı  duymaya ihtiyaç duyduğu cümleler. Siyah ve gri kombinasyonları  sarı-yeşil-mor-turuncu detaylarla renklenmeye başladı. Zaten çıtı pıtı zayıftı ya..daha bi yakıştırdı giydiklerini kendine. Tüm dertlerini, haklı kırılmışlıklarını,çaresiz isyanlarını anlattıkça önerdiğim çözümler ona hep çok komik geldi. Bana hep çok güldü, ben de bana gülmesini hep çok sevdim. 

4. senenin sonunda, aralık bir kapıdan sızan ışık gibi aydınlandığını ve gülümsemesinin derinleştiğini gördüm sevinçle. Çalıştığı devlet dairesinde biri ona çıkma teklif etmişti ve o da kabul etmişti temkinli temkinli. Dul..dikkat isteyen sözcük onun yaşadığı  yerlerde.

Adamın adı Murat.  Kendi işlettiği bir çeyiz dükkanı var. İş için gelip giderken görmüşSemra 'yı Beğenmiş sevmiş. O da evlenip  ayrılmış ama çocuk yokmuş.

Onun Murat  ile  neşesine kavuştuğunu, yarınlara dair  ihtimallerinin zenginleştiğini görmek beni  sevindiriyordu gerçekten.Sonra, onun Murat adına bahane bularak anlattığı bazı şeyler beni tedirgin etmeye başladı. En çok da "gururlu ama allem kallem edip hesabı çoğu zaman ben ödüyorum..annesine bakıyor ne de olsa,msarafı çok. Kızıyor bana böyle yapınca ama çok tatlı" kısmına takılmıştım.

Onun hanımhanımcık mühendislik okuduğu  yılları çok da takdire şayan hanımhanımcık şekilde yaşamamıştım ve çevrem de katolik rahibelerle dolu değildi. Görücü usulü evlendirildiği adamcağızdan başkasını pek de tanımayan Semra 'nın benim gördüklerimi göremediğini, Murat'ı hakikatten murat olarak algıladığını  endişe ile fark etmiştim. Romantik evlilik teklifi  beklenenden önce gelmiş, bu da benim endişelerimi ayyuka çıkartmıştı. Murat 'ın, Semra  hakkında neler bildiğini merak ettim. Üzerine tapulu 4 katlı apartmanı biliyor muydu mesela..

Zaman ne yazık ki  beni  haklı çıkardı. Murat'ın eski eşi Semra  ile iletişime geçmiş ve ona güvenmemesini  söylemişti. Sonra Murat'ın dükkandaki  çırağı, anlaşmazlıklarının sonucu yediği dayağın intikamını ödenemeyen  bonoları Semra 'ya  ifşa etmişti. Bakımını üstlendiği annesi ise..rahmet olsun ruhuna öleli seneler olmuştu.

Yine de aksi  bakışları, çatık kaşlarının  ardındaki  tertemiz inanmışlıkla, sevgiye inanma çabasını  gördüm onda. Onuru sevdasına ağır bastı, Murat'ı terk etti.

Babasına alzheimer teşhisi konulması tam da o yıldı. Partizanlığın normalleştiği ülkemizde,  doğru dürüst tahsili olmayan adamı filancanın yakını diye getirip ona şef yaptılar. Şef, Semra'in dul olmasından başka bir kusur bulamamıştı ama diploması olmayanların diploması olanlara neler neler ettiklerini görüp yaşadığımız ülkemizde Semra da bunun acısını  çekti bol bol. Tüm gücüyle dik duruşunu koruyor ama her gün daha çok ruhu yıpranıyordu. Tünelin ucundaki ışığı görme umudu..zayıflamıştı.

Abisi temkinli bir uzaklıktan sevgi ve şefkatini esirgemiyordu. Semra evlendiğinde ayrılmasına abisi çok destek olmuş hatta ısrar etmiş. Sonradan öğrendim. Sonra da aile evine , yaşlı anne babasının yanına yerleştirmiş onu. Düşünceli abi.

Semra tertemiz kalbinin, merhametinin, vicdanının esiri...tüm imkanları mevcutken Ümit Yaşar'ın şiirindeki misal yalnızlığın taaa içine sürüklendi

Şimdi bütün gün üstüme yağmur yağıyor
Bütün gece kar
Yalnızlığın tam ortasındayım artık
Yalnızlık kadar

Geçenlerde aradım onu. Özledim gel dedim. Geldi, boğaz manzaralı bir yerlere gittik. Bitişiğe yakın kaşlarının  çatıklığı ve aksi bakışlarını  gören garson siparişi bana sordu  her zamanki gibi. Semra çantasından çıkardığı ıslak mendille ellerimizin değeceği yerleri sildi . Artık ona ne diyeceğimi bilmiyordum. 

Bir nebze olsun umudunu diriltmek, moral vermek için sordum neşeyle:

- Bak şimdi, şu hayatta en çok neyi seviyorsun.

Tamamen fiziki yapısından  kaynaklanan öfkeli  yüz ifadesine uyumsuz  bir dalgınlıkla baktı bana. Düşündü. Dramatize etmeksizin, samimiyete "hiç bir şeyi" dedi.

Çok uzun yıllar insana dair çözüm bulmaktı mesleğim. Çıkmaz sokakları hemen tanırım. 

Kaderini benimsemesi için , sustum.

Onun için bekleyeceğim..onu hiç bırakmadan.

Yaşanmamış gün için umut  yoktur demek, en fazla kendimize haksızlık olur.


Günün şarkısı Semra için..



29 Aralık 2021 Çarşamba

Rimjhim Rimjhim Günlerden Bir Ömür



Akşam şarja koymayı unutmuşum telefonumu.

Sabah  açılmayıverdi.

Forumlara bakıp şurasını elle burasını büktür komutlarını izleyip yapabiliyorum tamiratları genelde.

Ama bu sefer olmadı.

Xiaomi Red 6 Pro

E evvelden sorun yoktu ki tekledi tekledi de gitti diyeyim.

Kaç tamirciye götürdüm.. olmadı. Kendi yerine verdim tamire, 4 güne haber  bekleyin o da hafta sonu dahil sayılmıyor dediler.

Müdürüme mail yazarak bana ulaşamayacağını bildirdim.

Sonrası özlenen bir özgürlük...ne cendereymiş arkadaş her an ulaşılır olmak!

* * *

Ellerim alışkanlıkla 2-3 dakikada bir telefona uzanıyor. Whatsapp bildirimi var mı , biri aradı mı,  iş yerinden haber var mı?

Yahu ben kimim de o kadar dert etmişim ya haberim olmazsa ya zamanında müdahale edemezsem diye ..işleri.

Yolda yürürken kulaklık takmamak ne güzelmiş. Kulaklarımda kuşların sesi, zaman zaman rüzgar esince özlediğim tını,yağmur pıtır pıtır ya da Aamir Khan'ın o hint şarkısındaki gibi "rin çin rin çin"...


Sanki bir organım halini almış..elimmiş gibi, kolummuş  gibi. Doğduğumda olmayan bir  uzantı-ağırlık.

Düşünceler, objektifin bir noktaya fokuslanması gibi netleşiverdi.


Zaman, hak ettiği değeri kısmen de olsa kazandı ve farkında olunarak yaşandı.

Bir kitap okumuşum 0 4 günde...inanılır gibi değil. Sohbetler, yemekler, yüzyüze konuşmalar,hatta  kavgalar ..hepsi  bölünüveriyor zaten hiç susmayan cep telefonu çaldığında.

Otobüse biniyorum..hipnotize gibi herkes cebine bakıyor. Karşımdakine dil çıkartıp nanik yapsam görmeyecek kimse. Düşündüm, ben de çokça öyleyim. Korkunç bir şey bu.

Sadece saat takmayı akıl edemediğimde ciddi panikledim çünkü saatinde bir yerlerde olmak zorundayım ve çok sık saate bakarım ben. Sevmem gecikmeyi. Saat takmayı da özlemişim bu arada :-)

Özgülük ki en özlediğimden..memnundum cep telefonu olmadığından.


Sonra beni ürküten bir şey oldu.


Bazı ödemeler için internet şubesinden banka kayıtlarıma gireyim dedim. SMS yollayacağız diye tutturdu kimisi. Giremedim. Kİmisine girdim ama  ödemeler için mobil şubeden  yapmalısınız diyor internet şubeden yapamıyorsunuz. 


Cep telefonu, kimlik kartından öte yaşamsal mecburiyetler içerir olmuş. Sistem sizi zorluyor gerçekten zorluyor.

Düşününce ..ürkütücü.

Düşününce dedim de. Öyle çok düşünebiliyorsunuz ki  cep telefonunuz hayatınızı sömürmediğinde...şaşar kalırsınız.

Dün mecburen yeni telefon aldım. Eskisinin tamirine 1850 TL istedikleri için üstüne kattım cillop gibi  Samsung aldım.

Satıcı çocuktan  sim kartımı telefona yerleştirmesini rica ettim. Bunu yaptığı  an telefonum  çaldı, çocuğun da korkudan dibi düştü. "Abla bu ne ya" dedi. Üzgün bir suratla ona baktım. "Özgürlük bitti sesi" dedim.

Whatpsapp yedeklemesi yapmamışım bu sefer. Tüm verilerim silindi. Hem üzüldüm hem de belki bir reset şarttı geçmiş ile aramda dedim.

Bilmiyorum , güzel ve özgür günlerimiz olsun diyorum şimdilik.

Emojiler, kelimelerin yerini alalı tatsız zaten bir çok şey  .

Bunları yazarken gülümsüyorum ben ama kusursuz yuvarlak sarı bir surattaki simetrik çizgi değil gülüşüm. Mana emekle geliyor ; gülmek için de ifade edebilmek için de lazım...


Bu arada, şarkıyı yayınladık sözlerini de yayınlayayım. Efil efil  neşe ve özgürlük dolu. Sevecen. Özlediğimiz gibi.

Zoobi doobi Zoobi doobi

Rüzgarda savrulurken nağmeler Gökyüzü de onla beraber
Tüm zaman şarkı söylüyor Zoobi doobi Parampum
Zoobi doobi Zoobi doobi pum paara Zoobi doobi param pum
Zoobi doobi Zoobi doobi Neden deli aptal bu kalp dans eder?
 
Dallaryapraklarında şarkı söylüyor
Üzerinde çiçekler,arılar şarkı söylüyor
Çılgın ışık ışınları şarkı söylüyor ,Bu kuş şarkı söylüyor
Bahçede iki çiçek arasında bir konuşma oluyor
Filmlerde olur gibi, aynı şekilde oluyor
Zoobi doobi Zoobi doobi pum paara Zoobi doobi param pum
Zoobi doobi Zoobi doobi Neden deli aptal bu kalp dans eder?
 
Yağmur damlaları düşer pıtır pıtır,Rüzgar eser fısır fısır
Yağmur yapar tip tip,gökyüzü yankılar bum bum
Bheegi bheegi saree mein yeh thumke lagaati tu
belin ısırıl ısklam olmuş,bedeni sarar Saree n
Filmlerde olur gibi, tam olarak aynı şey oluyor
Zoobi doobi Zoobi doobi pum paaraZoobi doobi param pum
Zoobi doobi Zoobi doobi Neden deli aptal bu kalp dans eder?
 
Ay,dünyaya serenat yapar
Parıldayan bir yıldız kasıla kasıla şarkı söylüyor
Yalnız bir gece, gel ve bana dokun.
Filmlerde olur gibi, aynı şekilde oluyor
Zoobi doobi Zoobi doobi pum paara Zoobi doobi param pum
Zoobi doobi Zoobi doobi? Neden deli aptal bu kalp dans eder?
Zoobi doobi Zoobi doobi pum paaraZoobi doobi param pum
Zoobi doobi Zoobi doobi Neden deli aptal bu kalp dans eder?


Zoobi Doobi Zoobi Doobi

Gungunaati Hai Yeh Hawaayein, Gungunaata Hai Gagan
Gaa Raha Hai Yeh Saara Aalam, Zoobi Doobi Parampam
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Pampaara Zoobi Doobi Parampam
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Naache Kyun Paagal Stupid Mann... (2)
 
Shaakhon Pe Patte Ga Rahe Hain, Phulon Pe Bhanware Ga Rahe
Deewaani Kirane Ga Rahi Hai, Yeh Panchchhi Ga Rahe
O O O Bagiya Mein Do Phulon Ki Ho Rahi Hai Guftgu
Jaisa Filmon Mein Hota Hai Ho Raha Hai Hubahu
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Pampaara Zoobi Doobi Parampam
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Naache Kyun Paagal Stupid Mann... (2)
 
Haan Rimjhim Rimjhim Rimjhim San San San San Hawa
Tip Tip Tip Tip Bunde Gurrate Bijaliya
Bheegi Bheegi Saari Mein Yuun Thumake Lagaati Tu
Jaisa Filmon Mein Hota Hai Ho Raha Hai Hubahu
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Pampaara Zoobi Doobi Parampam
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Naache Kyun Paagal Stupid Mann... (2)
 
Ambar Ka Chaand Jamin Par Itaraake Ga Raha
Ik Tim Tim Tuta Taara Aur Ithalaake Ga Raha
Hai Raatein Akeli Tanaha Mujhe Chhu Le Aake Tu
Jaisa Filmon Mein Hota Hai Ho Raha Hai Hubahu
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Pampaara Zoobi Doobi Parampam
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Naache Kyun Paagal Stupid Mann... (2)
Zoobi Doobi Doobi O Doobi Paagal Stupid Mann Pamaparara
Zoobi Doobi Zoobi Doobi Pamapara Paagal Stupid Mann





10 Ağustos 2017 Perşembe

Mutlu Olmak Bazılarına Daha Çok Yakışıyor


Bu  sabah gelirken yolda gördüm onları. Başımı eğip yürümek oldum olası yapmadığım bir şey. Kuşların teleklerine kadar bakarım merakla, severim varoluşumu  her detayıyla ; renkleri , eğrileri,doğruları.


İşte öyle yürürken ve farkında bile olmadan çevredeki her şey gibi insanlara da bakarken gördüm onları. El ele bir çiftti Kadıköy sokaklarında sabah işe gidenler kervanının neşeli  bireyleri olarak yürüyen.  Bir anlık bakıştan sonra kaçırdığım gözlerim ister istemez geri döndü. Büyü gibi bir şeydi. O an karar verdim, bugün stresli bir iş günü yine ve benim zamanım yok yine ama onu size anlatmalı, ilerideki zamanlarda yazılarıma baktığımda unutmuşsam  hatırlamalıydım.


El ele yürüyen 20'li yaşları henüz geçmiş bir çiftten bahsediyorum. Oğlan bir şey anlatırken kız, elini bırakmaksızın hafifçe öne geçti ve eğilip yüzüne bakarak neşeyle cevap verdi. O an fark ettim onu zaten. Yüzü ışıl ışıldı. Epeydir o kadar ışık görmemiştim bir insanın yüzünde. Aşk vardı ama zamana sınırlandırılmış, kalıplaştırılmış bir aşk değildi. Hafif çiçek kokulu bir parfüm kıvamında,  özgün-neşeli-sahici bir aşk benim gördüğüm. Ama asıl vurucu olan gözleri-bakışı. Dostça bakıyor sımsıcak ve güçlü.Dürüst. Sevgili olmanın ve aşkın direkt şehvet ya da sahiplenme ile çirkin biçimlendirmelerine alışmış gözlerim bu yüzden dönüverdi dostuna,arkadaşına bakan aşık genç kıza. Delikanlı da varlığından memnun, büyüsüne kapılmış  bir sadelikle cevap verdi kızın nüktedan cevabına. Başrolün, belirleyiciliğin kıza ait olduğunu düşündüm. Merakla inceledim fiziksel portresini. Biraz sivrice bir burnu, soluk-rengi kaçık bir teni vardı. İnce uzun sıradan bir fizikti onunkisi..ama gülüşü,bakışı,duruşu çoook uzun yıllar öncesinden gelmiş gibiydi. Kıyafet seçimi ise ona aitti. Moda değildi, aynı değildi hatta belki uyumlu bile değildi. İş hayatının hızarında yontulmuş "tepki çekmesi olanaksız sade ve belirli" kıyafetlerimi düşündüm sıkıntıyla.  Cebimden bilyemi  çalmışlar da ben yeni fark etmişim gibi geldi bir an, öfkelendim. "Kim ne düşünürse düşünsün bana ne" cümlesinin özgün neşesini " yoruma kapalı ,standart kıyafetler" zırhı ile değiştirmişim kaç yıllar önce, yeni fark ettim. Hırsız yol arkadaşlarıma yumruk sıkıp öfkeyle salladım içimden...sonra onlar gözden kaybolmadan telaşla son bir kez baktım bir daha göremeyeceğim için artık üzgün olduğum o  dost , sıcacık tebessüm ile samimi dinleyici edasına.


Mutlu olmak bazı insanlara daha çok yakışıyor. O kadar güzel mutlu oluyorlar ki ne yapacağını şaşırıyor insan. Evladıma dua eder gibi dua ettim ardlarından bir ömür mutlu olsunlar diye.

İçime bir huzur çöktü, iş yerine geldim başladım çalışmaya ama kalbimde sıkıntı ve endişeden eser yoktu.

13 Haziran 2017 Salı

Tebessüm

Tebessüm sadakadır ya da vb bir söz vardı.

Bugün aklıma hep o kadın ve bu  söz geldi.
Sözün anlamına hayat katan o kadını hiç unutamadım.


İşsiz ve güçsüz günlerimdeyken , bir sabah Nehir'i her zamanki yoldan her zamanki adımlarla her zamanki ruh hali ile okula götürürken, sıkkınlık bıkkınlık içime öküz gibi oturmuşken, hava bulutlu yağmur bile lütfedip yağmazken, yangınımı kül edip
çocuğuma yansıtmamak için tüm gücümle çabalarken , artık hayal bile kuramayacak kadar içimi kurutmuşken o düdük ara sokakta karşımdan çocuğunu okula getiren bir kadının yaklaştığını fark ettim ve göz teması kurmaktan şiddetle kaçındığım o günlerde acele ile bakışlarımı kaçırdım.


Yine de bir an, tek bir an, bir saniye değil bir salisede neşeyle sürüldüğü belli olan kıpkırmızı ruj ile bezeli dudaklarında samimi ve kocaman, koooskocaman, dünyayı ısıtacak sıcaklıkta içten bir gülümseme ile bana baktığını gördüm.

Neden?

Dürtüsel olarak bakışlarım ona ve kıvırcık saçlı çocuğuna döndü.

Bir insan neden böyle gülümser ki hiç tanımadığı birine diye düşündüm.

İçime bir sıcaklık, ruhuma cemre düştü.

Sonra insanların bana her zaman" bayılıyorum sana, yüzünde hep bir tebessüm..insanın içi şenleniyor" deyişini anlamadığım günleri hatırladım.

O insanları anladım.

Tebessüm sadakadır sözünü anladım.

Gözlerime yaş doldu.

Sadakamı aldım, daha karanlık günler için cebimde sakladım.

Bugün her nedendir bilmem aklıma sık sık o kadın ve gülüşü geldi. Şimdi eski haline dönen ben, sokakta ve iş yerimde her zaman tebessüm eden ve bunu kendimden ya da yaşantımdan ya da yaşantımdaki insanlardan ya da yaşamın ta kendisinden sakınmamaya , eksik bırakmamaya  %100 kararlı olan ben hep gülümsüyorum.

İhtiyacı olan alsın diye...kendi cemrelerimi saçıyorum.

6 Ocak 2015 Salı

Gülümse

Tabii ki gerçek bir yaşam öyküsü bu:

Doğruyu yanlışa katmış,bir yola adım atmıştı.
Gençti, denemek için yeterince zamanı ve hevesi vardı.

Latife, İstanbul'a geldiğinde otobüsler dolusu yüzü gülmeyen insan görünce şaşırmış, "ne diye herkes gelmek ister bu İstanbul'a" diye söylenmişti.  Aradan geçen onca zamanda değişen bir şey yoktu, yine otobüsteydi gülmeyen insanlar arasında.Geldiği anadolu kentinde de kurallar ve edep vardı ama insanın insana değer verdiği, Allah'ın selamını esirgemediği bir yerdi. Tekrar içi sıkılarak binalar arasından görebildiğince gökyüzüne bakmaya çalıştı. Onca mavi yetti nefes almasına. Bir selam vermez,yüzleri gülmez diye insanları yargıladığından utanarak başını eğdi, yol devam etti.

Seyrantepe'deki iş yerinin bahçesinden içeri yürümeye başladığında hem işe zamanında gelmenin rahatlaması vardı içinde hem de 18 , bırakın olgunlaşma sürecini tamamlamayı , henüz o sürece girmemiş olarak tanımlanabilecek erkeğin çalıştığı yerde tek kadın olmanın artık iyice sıkıntı veren tanıdık kalp sıkışıklığı.

Barış, yüzündeki tüm ergen sivilcelerin hıncını ondan almak istercesine düşmandı davranışlarında. Aşağılamak için kaçırdığı tek bir bahane bile yoktu.

Kemal, içlerinde tek evli olandı. Sarhoşken yaptığı bir kabulün bedelini ödüyor, bu öfkenin yansımasını tüm dünyaya eşit dağıtıyordu. Latife de bundan nasibini eksiksiz alıyordu.

İdris, Sivaslı idi.Özünde kötü ve kaba bir çocuk değildi ama 17'ye karşı bir başına dikilmeyecek kadar akıllı idi ve onlar gibi davranarak olası bir tepkiden uzak duruyordu.

Akın profesyoneldi.Kimseyle dost değildi ama asla kimseye düşman da değildi.Su kadar renksizdi.Daima doğru zamanda doğru yerde olması ve doğru kişiye doğru şeyleri doğru miktarda söylemesi onun ayağını kaydırmak isteyen, farklı olanı tehlike kabul eden o ilkel beyinleri mahvediyordu.

Adem içlerinde en iyi niyetlisiydi. Lakin kabul görmek adına , kendini önemli ve akıllı gösterebilmek adına her duyduğunu söylemesi onu güvenilmez kılıyor, beceriksizlikte tehlikeli boyutlara varan yeteneği ise yakın olmak yerine uzaklaşmayı gerektiriyordu.

İsmail liderleri idi.Patrona en yakın olan, her işi içlerinde en iyi bilen, herkesle ayrı bir ilişkisi olandı.İçlerinde en eskisi oydu. Bazen karanlık bakışların çöktüğü ışıltılı gözleri vardı. ama Latife, zurnanın son deliği olarak tabir edilen konumda olduğundan o karanlık bakışlara maruz kalmazdı. Her zaman kot pantolon giyer, ummadık zamanda dostluk gösterir ama bunu fazla konuşmalarla süslemez,kısa keserdi.Bu da ona bir çeşit çekingen saygı duyulmasına sebepti.

Latife, burada işe girmek için elinden geleni yapmıştı. Tecrübesizdi . Tecrübe eksikliği nedeni ile her yerde iş bulamayacağını biliyordu. Aldığı az para, yolun uzaklığı, kendisine gösterilen muamele en başta kafasına takmayacağı şeylerdi. Ancak bütün bunların  zamanla dayanamayacağı noktaya doğru tırmanmakta olduğunu da farkındaydı.

Birgün gün patron direkt kendisini çağırarak Latife ile sohbet etti. Biraz kendisinden biraz işlerden biraz hayattan bahseteti. Çocukları vardı, eşi iki küçük çocukla cidden zorlanıyordu filan. Şirketi eşi o le birlikte çalışarak kurmuştu. o günleri özlüyordu.Eski ekip ile şimdi kahkahalarla güldükleri hatalar yapmışlar ama azimle çalışarak her engeli aşmışlardı. Kendi deyimi ile kendisini biraz "yuvarlak" buluyordu.  Güvenli alanlardan çıkmamak uğruna yeniliklerden geri kalmışlardı. Bir tek alanda en iyilerdendiler ama bu kadarla kalmışlardı.

Bu kısa sohbet, kendisini gergin hisseden ve suskun kalan Latife'nin de rahatlayıp açılmasına neden oldu.O da kendisinden, yaşadıklarından, umutlarından bahsetti. Kızın neşeli ve sakin yapısı sohbetin menfaatler dünyasının çirkin renklerinden uzak sade bir çizgiden ilerlemesine neden oluyordu.  Patron, bu sohbetin bitiminde amacına ulaşmış ve Latife hakkındaki ön izlenimlerini kuvvetlendirmişti. Ondan, her zaman kendisine verilen tırıvırı iş haricinde önemli bir projenin önemli bir parçası hakkında bir ön çalışma istedi. Bu,kocaman bir adımdı.

Latife, bir odaya kapanarak heyecanla işe koyuldu. Üniversite diplomasının nihayet ciddiye alındığına inanmak bile istemiyor, verilen işe tecrübesizliğinin verdiği telaş ve sıkıntı arka cebinde hazır,dört elle sarılarak çalışıyordu.

İçeri İsmail geldi.

-Ne yapıyorsun?

-İsmail,patron ...projesinin ön çalışmasını verdi bana inanabiliyor musun? Bu akşama kadar bitirmem lazım inceleyecek ve yarın bana kanaatini bildirecek.. dedi Latife heyecanla.

İsmail gülümsedi.
-Biliyor musun bunu yapmayı, daha evvel hiç yaptın mı?
"Hayır" dedi Latife hala heyecanla. "Ama elimden geleni yapacağım"
"Yardım etmemi ister misin" dedi İsmail tebessümünü derinleştirerek "bunu daha önce pek çok kez yaptım ben"
"Yok" dedi  Latife "patron -benim- ne yapacağımı görmek istiyor sanırım"
İsmail ona bir çay yolladı ve Barış 'ın halledemediği bir soruna el atmak üzere koşturarak içeri gitti.

Latife o akşama kadar elinden gelen her şeyi yaptı ve ön çalışmayı patrona teslim etti.

Ertesi sabah bir yorum bekliyordu.Keşke şunu da yapsaydımlarla bütün gece doğru dürüst uyumamıştı. Merakla kapıdan içeri girdiğinde patron yoktu ama İsmail , diğerlerinin görüp duymayacağı bir odaya çekti onu. Elinde bir zarf vardı.

-Patron çalışmanı çok beğendi. Sana bir maaş ikramiye verdi, maaşını arttırdı ve departmanını değiştirdi.Artık direkt onunla çalışacaksın.

Latife sevinçle küçük bir çığlık atarak İsmail'e "Allah bee" diye sarıldı. Dünyalar onun olmuştu. Takdir bekliyordu ama bu kadarını değildi doğrusu. Sonra İsmail'den, sevincini paylaştığına dair bir işaret görmek üzere geri çekilip yüzüne baktı. Karanlık,donuk bakışların eşlik ettiği tebessüm içini dondurduysa da renk vermedi. Mutluluğu çabucak bir güçlü bir önsezinin getirdiği tedirginlikle örtülmüştü.

Patronla çalışmaları sancılı geçiyordu. Patron,çalışmalarını takdir ettikçe yokuşu dikleştiren, bugünü yarınına uymayan bir adamdı.İdaresi zordu.Zaman zaman acımasız ve kaba, zaman zaman laf anlamazdı. Yine de bir şeyler iyi gidiyor olmalıydı ki diğerlerinden gizli tutulan bir kaç zarf daha aldığı olmuştu.

Bir gün İsmail yanına geldi.

-Bu hafta son, patron proje bitiminde işten ayrılman gerektiğini söyledi ..dedi.

Latife kalakalmıştı. "Neden" diye sordu o şaşkınlıkla. "Çalışmalarımı takdir ediyordu?.. her şey olması gerektiği gibiydi sanki?"

İsmail sakince "ben istedim" dedi. "Uzun zamandır bu konuda ısrar ediyordum. Biz patronla çok uzun zaman çok zor şartlarda çalıştık. Ayrı bir hukukumuz vardır her zaman. Buna rağmen çok diretti seni göndermemekte.İş inada bindi en sonunda ya o ya ben dedim...o da beni seçti."

Başını kaldırıp Latife'ye baktı.Yüzünde pişmanlık ya da üzüntü yoktu. Belki hafif bir neşe,kibir...ama asla değil vicdan azabı .

Latife, üzüntüsünün yerini öfkenin aldığını hissetti.Yüzü alev alev yanıyordu.
Bir süre hiç konuşmadan gözlerini birbirlerinin gözlerine dikip baktılar.
Suskunlukları kor ateşti.

Latife odadan çıktığında kalan herkesin salonda oturduğunu gördü. Herkes oradaydı ve onları duydukları belliydi. İsmail, gücünü perçinlemek için bu sahneyi hazırlamıştı. Onca didişmeye rağmen iyi kötü onu kabullenmiş olan arkadaşları suskundu. Herkes ellerine bakıyordu.Sadece Adem tepkisini içinde tutamamış ağlıyordu. Bir de Akın kaşlarını çatmış, İsmail'den sakınmadan Latife'ye bakıyordu. Belli ki çok kızgındı ama sustu.

Latife çantasını alıp çıktı.

Gitti deniz kıyısında oturdu. Gözleri mavide, her dalga ile  kendinden alıp kendinden vererek düşündü. Gözleri yandı ama ağlamadı. Hiç sebep yokken kendisine yapılan bu açık saldırı ve kötülük , içinde kendisinin de var olduğunu bilmediği bir şeyi ortaya çıkartmıştı.

Akşam olduğunda oturduğu yerden, bütün gün kımıldamamış ve bir şeydememiş bir şey yememiş olduğu o mavi kıyısından kalktı. Ne yapacağına karar vermişti.

Patronla başbaşa görüşme fırsatı için çok uğraşması gerekmedi. Patronun tavırlarından  onun da rahatsız olduğu, en azından kovuluş kararını kendisinin vermesi gerektiğini düşündüğü belliydi . Latife "olmuş olan" ile zaman kaybetmeden direkt konuya girdi. Kafasındakileri patrona anlatırken önce onun şaşkınlıktan irileşmiş gözlerini , sonra tedirginliğini, sonra terazileri çalıştıran çarkların dönmeye başladığını, sonra riskleri düşündüğünü, sonra memnuniyetini ve hiç bu yönünü görmediği Latife'ye merakını açıkça izleyebildi .

Latife, yaklaşık 3 ay patronun evinde kaldı. Son parası ile kendisine Kadıköy'deki mağazadan düzgün bir pijama almıştı. Utanıp sıkılmadan bu süreci tamamlamayı diledi ve kapılarından içeri minik bir valiz çanta ile adımını attı.Patronun tatlı bir çerkez kadını olan eşinin yardıma ihtiyacı vardı ve Latife çocuk bakıcısı olarak çalışmayı kabul ederek ona yardım ediyordu. Patronun en başta şaşkınlıktan kalakalmasına ve onu direkt reddedememesine neden olan teklif buydu.

İki zeki ve öğrenmeye aç kadının sohbetleri kısa zamanda dostluğa dönüştü. Latife, yaşadıklarını ve yapmak istediklerini ona da detayları ve sebepleri  ile anlattı. Janset, patron ve Latife bu konuda uzun geceler boyu tartıştılar, ölçtüler, biçtiler. Aralarındaki güven çabucak gelişti. Bu planı gerçekleştirmek için hepsinin farklı ve güçlü sebepleri vardı.

 Patron her akşam eve geldiğinde önce suskunca ortamı izliyor, sonra eşinin ve çocuklarının bariz şekilde artan neşesini sevinçle kabul ediyordu. Yükünün hafiflemesi ile eşi eski neşesine ve sevecenliğine kavuşmuş, çocuklar evde deli gibi neşeli bir bakıcı ile şenlenmişti.Yine de patronun Latife ile ilişkileri , yazıya dökülmemiş bir anlaşmanın mesafeli söylemleri ile sınırlıydı .

1 aydan sonra Latife projelerle ilgili işlere  patronun evinden katılmaya başladı. Patronun eşi ile birlikte çocuklara bakıyor, onları gezdiriyor ve proje üretiyorlardı. Neşeli bir ekiptiler. Biri terbiyeli mercimek çorbası yaparken diğeri projenin düzeltilmiş halini okuyor ya da çocukları gezdirirken eleştirilerine çeki düzen veriyorlardı.

3 ay sonra Latife şirkete geri döndü.

Kapıdan içeri girdiğinde kimse onun geri geleceğinden haberdar değildi. Ağızları açık bakakaldılar gelişine. Sonra başlar İsmail'e döndü olacak olanları az çok kavramış olmanın şaşkın heyecanı ile.

İsmail hepsinden şaşkındı. Çirkinleşemedi bile yazık.
Ayağa kalkıp patrona çevirdi soran bakışlarını.

Patron:

-İçeri..dedi kısaca.

Patron, Latife ve İsmail , patronun odasına girdiler. Patron , ağır masif masasının ardındaki koltuğuna oturdu ve eliyle onlara da oturmalarını işaret etti. İsmail'in öfkeyle aldığı nefesinin sonrasında başlamaya çalıştığı konuşmayı da bir hareketi ile durdurdu.

-"İsmail" dedi "Uzun zamandır bir aradayız.Senin ne diyeceğini aşağı yukarı biliyorum.Latife ve Janset yepyeni projeler hazırladılar.Eski ekipten bir sen kalmıştın ama onlar diğerlerini de bir araya getirdiler. Yeni projelere uygun yeni kişiler de kattık bu ekibe."

Kalktı, sigarasını yaktı.

"Burası hayırevi değil şirket . Yenilenmek, zamanın getirdiklerine ayak uydurmak ve para kazanmak lazım. Yeni piyasalar , yeni alanlar lazım. Bana üreten beyin lazım tekrarlayan değil. Uzun zamandır buradasın. Latife ve Janset,işe yarayacağın konusunda ısrarlılar. Kal ve çalış eğer bunu istiyorsan. Bu ekipten sadece Akın'ı alıyorum yeni ekibe. Sen eski ekip ile işlere devam edersin ama artık ön planda olan çalışmalar diğer ekibe ait ve siz onların verdiği çalışma programında onların verdiği işleri yapacaksınız."

Müstehzi bir tebessümle devam etti:

"Senin de bana dediğin gibi kimse vazgeçilmez değildir. Yorum istemiyorum.Kararını akşama bildirirsin. Şimdi çıkabilirsin"

İsmail sustu, bir şey söyleyecekmiş gibi yüzlerine baktı ve fırlayıp odadan çıktı. 

Sonraki aylar ve yıllarda hayat kendi senaryosunu yazarak akıp geçti. Latife iş hayatındaki bu ilk tokadı ve iadesini hiç unutmadı. İnsanlara güveni pek çok olayla biraz daha tırpanlandıysa da tamamen bitmesine izin vermedi.

Bağışladı ama unutmadı...anladı ama alışmadı.Aldırmıyor olmaktan hep korktu.

Aldırmamaktan hep korktu çünkü en büyük çekincesi insanlardan yeniden kazık yemek değil, onu iade edecek öfkeyi bir daha hissedememekti.

Otobüslere her bindiğinde kendisine hatırlattığı kararlar ile gülümsemeyenler ordusuna katılmamak için verdiği mücadele hiç bitmedi ve gittikçe daha zor oldu. 

Yine hep önemsedi tebessümünü saklamayı. İçinden gülümsemek gelmese de, yeni başlangıçların dönemecindeki taze yürekler ürkmesin çevrelerine bakındıklarında diye hep gülümsedi .

Gülümsedi bunun bir yalan olduğunu bilse bile vazgeçmeyerek.