sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2021 Cuma

Duruyom Öyle


Eski zamanlara ait bol oscarlı bir filmde izlemiştim. Genç,zengin,yakışıklı adam çok sıkılıyordu. Arabayla gezerken amcası ya da dayısı her neyse şuraya gidelim buraya gidelim diye önerilerde bulunuyordu. .."bak, ilkbahar geldi  her yer cıvıl cıvıl, Sen nehri harika,kızlar nefis..vs. Delikanlı çok kızıyordu. 

-Ağaçlar geçen sene ne renkti?

-Yeşil

-Bu sene?

-E yeşil?

-Oooofff... Sen nehri geçen sene nasıldı?

-Mavi ve coşkun

-Bu sene?

-E..mavi ve coşkun

-Oooooofffffff...Kızlar?

-Genç, cıvıl cıvıl ve modaya uygun

-Bu sene?

-...aynı

-Oooooooooooooooooffffffffffffffffff...


Ruh halimden dolayı  bu sahne aklıma geliyor sık sık.O zaman kıkır kıkır güldüğüm sahneyi  dudaklarımı kemirerek anıyorum.

İstanbul, sokaklar, insanlar, haberler...haberler..hep aynı.

O ona laf sokuyor..bu  bilgiye gerek duymadan sallıyor da sallıyor..öteki berikine düşman, beriki ötekini aşağılama derdinde... ufffff 

Siyasette aynı yüzler..ölümsüz şekilde aynılar. Ve aynı gündemi farklı nağmelerle yaratmaya devam ediyorlar bir çok değerli şey yok olup giderken.

Sanat tükenmiş.

Bilim..stabil ve güvenilmez olmuş. Bir uzay keşifleri aldı başını gidiyor tatlı bir heyecanla.

Spor dünyası..pert ve bunun pandemi ile alakası yok bence.

Çocukluk mat bir renge bürünmüş.

Yine bir filmde izlemiştim 1800'lü yıllarda geçiyordu. Genç adam kahvaltısını çabucak ediyor ve  "yeni icatlar çıkmış olmalı, bugün neler var koşup  öğrenmeli,görmeliyim" diyerek evden fırlıyordu. İnsanoğlunun mücit ve heyecan dolu yılları.

İleriye bakmaya heves bırakmadılar. 

Geçmişe bakınıp diz döveceğiz..geçmişi bile kirlettiler.

Bugün de ..iç açıcı değil.

Yeğenim Mert var benim. Dünya tatlısı bir özel çocuk o, ruhu özel. Hani  dökük yıkık dar kapıdan girersiniz ardında bir saklı bahçe, cennetten köşe bulursunuz ya. Öyle Mert. İddiasız ve sade kalacak kadar ihtişamla çözmüş hayatı. Ne yapıyorsun Mert dediğimde "hiç, duruyom öyle " derdi bana.

Yani hayat bana değerek sağımdan solumdan akıp gidiyor, yapabileceklerim sınırlı ve onları da yaptım zaten. Şimdi sadece var olmayı sürdürüyorum.Bu da her zaman çok eğlenceli değil.

Bugünlerde ben de "duruyom öyle".. 

Ve yaşamayı özledim "kaliteli, akıllı insanlarla, değerini bilerek...."

11 Mayıs 2021 Salı

Zeki Müren, Vedası ve İlk Bestesi

 


Zeki Müren  6 Aralık 1931'de doğmuş. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nin (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) Yüksek Süsleme Bölümü Sabiha Gözen Atölyesi'nden mezun olmuş . Kostümlerini kendisinin tasarladığını hepimiz biliyoruz. 

TRT İstanbul radyosunun açtığı sınavda 186 kişi arasından birinci seçilerek  unutulmazlar arasında yerini alacağı yolculuğuna başlamış.

Onunla ilgili bir çok şey var anlatılabilecek. Ajda Pekkan ile aşkı , tüm bunlar içinde beni en çok şaşırtan olmuştu. Ajda Pekkan, ona olan aşkını "hayallerimin prensiydi" diyerek ve objektifler önünde sık sık öpüşerek anlatmış o yıllarda. Şimdi ikisi de farklı anlamda ölümsüz :-)


Zeki Müren'in ilk bestesi olan "Zehretme Bana Hayatı"  şarkısın bugün anmak ve anlatmak istediğim. 16 yaşında iken Bursa'da bestelediğim acem kürdi makamındaki şarkı bir akrostiş.

Zehr'etme bana hayatı cananım
Elemlerle doldu benim her anım
Kederinle yanıp sönse de canım
İnan ki ben sana yine hayranım 

Şarkı Suzan Yakar tarafından 1948 yılında radyo repertuarına alınmış.


Rivayet odur ki; rahmetli, besteyi hamamda yapmıştır. Besteye konu olan da mahallesinde sevdiği fakat başka birisiyle nişanlanan komşu kızıdır.


Emojiler olmadığından kelimeler ve duyguların olduğu muhteşem yıllar.

16 yaşındasın....4 satırda bizi yerden yere vuracak ne yaşadın ve bunu  o kısacık dört satıra nasıl sığdırdın?..muhteşem!

Vedası da TRT yayınında oldu...o bir sanatçıydı.



İbn-i Sina'nın bir sözü var: Bilim ve sanat ittifak görmediği ülkeyi terk eder..

Bir süredir terk edilmiş yoz toprakların üzerindeyiz..güzel olan her şeyin geri gelmesi temennisi ile...buyrun bu güzelim şarkıyı dinlemeye.



14 Ekim 2019 Pazartesi

Ekim'e Şapka Çıkartaraktan


35 kilo fazlam var.
Yani yaklaşık 5 km yolu  aptal  gibi 35 kiloyu haybeden taşıyarak yürüyorum.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Canım çıkıyor canım!

Ama kulağımda sevdiğim  müzikler,  saçlarımda dolanan eşsiz sonbahar fısıltıları,  güneşin son kaçamakları, gölgeler asil hüzünle bezenmiş... kâh yürüyerek kâh yuvarlanarak  adım adım yaşıyorum  sonbaharı.  

Ama vaz geçmek mümkün değil sabah gün ışımadan başlamak sonbahara.

Ama "Eylül toparlandı gitti işte /Ekim  de gider bu gidişle" demişse şair aceleyle yaşamanın tadını  çıkartmak gerekiyor sindire sindire.

Ve diğerleri mevsim, Eylül sanattır diyen e hak verirlen Ekim'in gökyüzünde her gün yarattığı mucizemsi güzelliklere de şiapka çıkartmak gerekiyor.


Yoksa gelmişim 1150 yaşına. Ne diye her gün 35 kiloyu oflaya poflaya taşıyarak onca yolu yürüsün ki insan?

Sevmek lazım yaşamak için, yaşamak lazım sevmek için.

6 Eylül 2019 Cuma

SUSAMAM

Bu ne biliyor musunuz?

Bu, bir dönemin ve korkunun bittiğini haykırış.

Sanat, susturamadıkları tamamen bitiremedikleri tek yer oldu demiştim daha evvel.

SUSAMAM diye sanatla başladı haykırış..ne mutlu günler :-)

Cengiz Han zamanı akan nehirde
Elini yıkamanın bedeli ölümdü
Göç edip çürüdük
Çöp kusarak üç denize sıçan bi’ hale büründük
Egzoz gazı soluyan
Sağı solu belli olmayan
Mangala gitti maganda!
Orman yanar
Tabiatın gözleri kan ağlar
Kibir yaptı tavan
Fabrika bacası basar
Atom reaktörü, çöpü hasar
“Electro smoke” ile her an atakta
İnsan en büyük parazit
Gezegene bak lan!
Hayvan kadar olamadı beşer
Ortama uyamadı revize eden
Faturasını gelecek nesil öder
Kıyamet şur’da “mal” gibi izle!
[Verse 2: Ados] (Kuraklık)
Abi yapma!
Atma şu izmaritini denize
Geri alamazsın
Gün gelir o pisliğini attığın denize hasret kalırsın, bakamazsın!
Kurak Afrika görüntüleri uzak değil
Çocuğun büyüdüğü yer sulak değil
Çünkü yok ettik gölleri, nehirleri, ırmakları, HEPSİNİ!
Nasıl acımadık?
İnanamıyorum
Elimizde varken hiç değerini bilmedik
Plastikle dolmuş mideleri hayvanların buna hiç mi üzülmedin?
Nette paylaşmaksa yetmez
Bi’ şeyler yapmalı
SUYU KİRLETMEYİN!
Su gibi aziz olsun ülkem
Onun can damarlarına
Bu zehri vermeyin!
[Nakarat: Şanışer]
Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler!
Yenilir hiç olurum fark etmezler!
Susma, susamam!
Korkma yanıma gel!
Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler!
Yenilir hiç olurum fark etmezler!
Susma
SUSAMAM!
[Verse 3: Şanışer] (Hukuk)
Ben bi’ beyaz Türk’üm
Yasalarım Anglosakson ama kafam Ortadoğulu
Apolitik büyüdüm, hiç oy vermedim
Kafamı tatile, gezmeye, borca yordum
Adalet öldü, ucu bana dokunana dek sustum ve ortak oldum
Şimdi tweet atmaya bile çekiniyorum
Kendi ülkemin polisinden korkar oldum
Üzgünüm ama senin eserin ülkedeki umutsuz nesil
Senin eserin bu mutsuz kesim ve bu kurşun sesi!
Sebebi nedir bilmeden hapiste çürüyen o suçsuz sefil
Seni, senin eserin, senin eserin bu korkunç resim
Bu yorgun sesim
Fakirin vergisiyle yatına, katına katana salak
Haşere geri yolsuz vekil seni, senin eserin!
Sen hiç yıkanmadın
Ölümle bi’ kez bile tıkanmadın
Elinde 3. dalga karton bardak kahve
Tek derdin o özenti “Start-Up”ın
Şimdi kapını kollaması gereken adalet gelir acımaz
Vurur kırar kapını
Çünkü çocuk öldü vuran memurdu diye “Haklıdır” dedin
Sesini çıkarmadın, yani suçlusun!
Çünkü iki gün üzülüp sonra gözündeki nehri kuruttun
Tuğçe ve Büşra’nın katilini serbest bırakan hakimin adı neydi unuttun!
Şimdi başına bi’ şey gelse şeh’rin hukuk mu?
Bi’ gece haksızca alsalar içeri seni
Bunu haber yapıcak gazeteci bile bulamazsın
HEPSİ TUTUKLU!
Salınan katillerin aldığı canlar (Geri gelmeyecekler!)
Haksız yere hapiste geçen yıllar (Geri gelmeyecekler!)
Sen sustun, ses etmediğinden bindiler tepene
Haklarını elinden aldılar ve güzellikle geri vermicekler
[Verse 4: Hayki] (Adalet)
“Adalet” sözde mülkün temeli
Tıkamış kulağını duymaz ne dediğini
Adeti, töresi, geleneği söyle
Giden kötüydü de gelen iyi mi?
Bu medeni mi?
Biz yiyemiyo’ken senin kürkünün bile yemediğini
Sizin polisiniz silahını çekip güpegündüz ortalıkta vuramaz dilediğini
Medya, basın, hukuk, asker hepsi sizin için çalışırken
Aslen güneş bile üzerine doğuyo bu çocukların
İşe gidip geliyolar canlarına kasten
Silahınızı kin!
Bu çektiğimiz bizim günahımız değil
Planınız iyi!
Ben bilmem bunun inananı kim?
Ama bilirim, gel
Silahımız dil!
[Verse 5: Server Uraz] (Hukuk)
(Bu Server Uraz)
Ben sesiyim kayıp neslin
Sansürü olamam ayıp resmin
Ekibimi bu mezardan çıkarabilmek için hep gözlerim açık, uyanık ayık gezdim
Sopa, bıçak ne yazar ki? Zayıf hepsi!
Öncelikle olmalı akıl keskin
Sabır bey’nimi yiyip bitirirken yağmur gibi yağanları yakıp geçtim!
Müzik yapmak dışında bi’ bok yemedim!
Polis bi’ şeyleri problem edip
Yine duruşmadayım sen konsere git
Ben aynı takım elbisemle 10 senedir
Biri dönüp desin bana “Çaban boş yere değil”
O gün kalbimi, ruhumu komple veriyim ama
Yargı gelip arıyor bedeli
Yaşıyorum cehennemi, yanıyor bedenim
[Verse 6: Beta] (Türkiye)
Merhaba Türkiye
Bende var hüviyet
Yaşamaya çalışıyoruz hasbelkader gitmeden katakulliye
Ekrana süs diye çıkan şarlatan, hep fanatik biri!
Fesatlık, kötü niyet salgın gibi
Eder daha manipüle!
Bu bir temsil ya da piyes!
Bu uçaksa bu türbülans!
Komşumuzdu Suriye
Şimdi bu gemideki vatandaş mı? (Yurttaş mı?)
Huzurda değil ölü bile topraktakilerin ahı var
Sadece gazeteydi “Hürriyet”
Sen olabildiğince özgür ol!
[Verse 7: Asil Slang & Zen-G] (İstanbul)
Hepimizi bi’ lokmada yutuveriyo’
Pis boğazlı İstanbul!
En iyi zamanları törpülüyo’
Çözülemeyen gizemli esrar bu!
Taşı toprağı altın (altın)
Eli verdim, kolu kaptı (saldır)
Ulaşım, eğitim, yargı (yardım)
Şeytan zehrini saldı (saldı)
Paranız olmalı, ya da birileriyle aranız olmalı
Kodamanlarda numaranız olmalı
Aksaray’da bir adamınız olmalı
Bizim yatımız katımız bi’ de yalımız olmadı
Kumbaramız dolmadı da bununla doğmadım
Ki metropolde biraz amacın olmalı
Yapıcı olmadın, yakıcam ormanı
Beton ormanda hayvan olman normal
Tutsak göz altların yine morlar
Yönetenler çağ dışı dinozorlar
Bu ormanda herkese göre rol var
Sustukça sıra sana gelecek
Aydın beyinleri bekliyor karanlık gelecek
[Verse 8: Sokrat St] (Eğitim)
Mezun olucam
Cash para, diploma ver bana
Para yoksa ter dökmeliyim
Eğitimde fırsat eşitliğini fırsata çeviren bi’ üniversiteliyim
Ben mezun oldum
Yarattığınız sistem yüzünden bi’ serseriyim
Ben mezun oldum
Ya kasiyer olayım, ya da sinemada sana yer göstereyim
Sokak başı üniversite ama köy okulları çok terste
Başa gelenin ideolojisi neyse o anlatılır her derste
Zengin, fakir ayrı
Torpile ya da parasına göre kayırır
Eğitim endüstridir
İnşaattan rant sağlamaka aynı!
Kiminin kitap alıcak bi’ parası yok
Öğretmen atanıcak ama “arası” yok!
Milletvekili bi’ tanıdık mı, wow
Beni anlaman da bu mantıkla zor
Bari bi’ köy okulunun yardımına koş
Her tarafı kaos
Sen de biraz boğuş
Bu gece uyudu zorla çocuk
Okula gidecek
YOL YAP!
[Verse 9: Ozbi] (Sorgulamak)
Neden bu gök, bu yıldızlar, bu galaksiler, gezegenler
Neden, neyden bu evren?
Neyden bu dünya?
Neden ben, neden sen, neden biz?
Sorgula, hele bi’ sor lan bi’ “Neden ben varım?
Nereden geldim ve neden bi’ insanım?
Nasıl oldum? Nasıl olduk? Nası’ oluyo’?
Nası’ anlam kattık? Nası’ doluyo’ bu kafa?
Neye tapınıyo’ hayat kimi kayırıyo’?”
Hasat ne doyuruyo’ hesap
Anlasak, anlatıp her şeyi kavrasak da len
Anlamak mı yasak olabilir
Ama sadece bi’ yanıtı yok bi’ sürü cevap var koş git yanıt ara
Peşine düş mutlaka kanıt ara
Ruhunu demle hep yakıt ara lan
Kalbini tut ve de buna tanık ara
Hadi nefesini gör ve git sanat ara
Sorgula sorgula atomları
Işık hızını düşün ve de git kanat ara sonra
Uç uçabildiğin kadar
Uçabildiğin kadar
Uçabildiğin kadar uç
Uçabildiğin kadar uç
Bırak kendini
[Verse 10: Deniz Tekin] (Kadın Hakları)
Ben bilmem hiç kendimi korumak zorunda kalmadım
Bilmem ben bi’ çocuğu düşünmek zorunda olmadım
Hiç evlendirilmedim
Evde dayak görmedim
Kendi evimde kendi odama zorla hapsedilmedim
Sözlerinizi kusmadım
Yurdumdan edilmedim
Nefretinizle yanmadım
Yakılarak can vermedim
Hiç kardeşim olmadı
Hiç abimden korkmadım
Okuldan alınmadım
Ben hiç öldürülmedim
[Verse 11: Yeis Sensura & Sehabe] (Kadına Şiddet)
Kadına el kalkmaz ulan beyinsiz
Erkeksin ama insan değilsin
Aslında o en iyiye layık
Kadına şiddete hayır
Ülkede erkek neden en üstte minibüste, evde ya da metrobüste
Taciz şiddeti hiç bitmiyo’
Kınamakla falan iş bitmiyo’
Uh, Ah, adam olamadınız bu kalıbının adamı mı para babalarınız?
Beşiktaş’ta beş tokat, leş hareketler
Cebi dolu ciğerin beş para etmez
Yaşadığın kafa ne? İnsan mısın?
Biz utandık ulan! İnsan mısın?
İnsan mısın?
Bu hale nasıl gelir insan? Nasıl?
[Bridge: Aspova] (Dünya)
Düşerim derinlere
Dünya, dönsün başım gibi
Aklımı kaybederek rüya
Nefesim, iç sesim
Düşerim derinlere
Dünya, dönsün başım gibi
Aklımı kaybederek rüya
Nefesim, iç sesim
Düşerim derinlere
[Verse 13: Defkhan] (Gurbet)
Kaptı kafamı çarptı duvara
Beni koruması gereken tenime bastı cigara
Kaldırdı geri bütün derileri kattı dumana
Yattım falaka motherfucker bu mu yargı burada
Hangi kurala denk? (denk)
Cenk için hazırım, karışır her yer
Öğretilen bu işte
Şiddeti sevmek ve ipleri germek
Bak Almanya buz gibi morg
Bana sor sana diyim
Gençlerin çoğunda amfetamin, tilidin ya da weed, kokain ya da speed, crack
Sana göre güzel ama bana göre değil
Bana göre değil, kafana göre yürü bas mayına geber
Ederi kaç? Kaç? Kaç?
Kaç paraya bedel?
Yeter artık dönme teker gibi
Dost ol yeter bana
Geliyorsan dosdoğru gel
[Verse 14: Şanışer] (Hayvan Hakları)
Bi’ kap su ver çok mu zor
Vicdanlı ol be lanet
Anlamak istemiyo’sun ama bütün bu canlar sana bana emanet
Lan bi’ düşün:
“Soğukta kışta dışarda tek başına yaşıyo’sun
Dilini anlayan kimse yok hep tehlike, hep felaket, hep afet”
Ademe bir türlü yaranamazlar
Vicdana bakar paraya bakmaz
Toplayıp ormana atmak çözüm değil
Bunlar kurt değil, ormanda kendi başlarına yaşayamazlar
Onları sen savun, onlar kendi haklarını arayamazlar
Barınaklar dolu
Memleket acı
Seması kara
Sokak hayvanlarına tecavüz etmenin, işkence etmenin cezası para
“Büyük ahlaksızlıklar için büyük aptallar lazımdır”
Bütün insanlar suçlu değildir ama
Bütün hayvanlar masumdur
[Nakarat: Şanışer]
Gel, gül olur hapsolur bu suçlu cümleler!
Yenilir hiç olurum fark etmezler!
Susmam, susamam!
Korkma yanıma gel!
Gel, gül olur hapsolur bu suçlu cümleler!
Yenilir hiç olurum fark etmezler!
Susmam
SUSAMAM!
[Verse 15: Sokrat St] (İntihar)
Gitme, Gitme, Gitme, Gitme
Daha çok şeyi değiştirebiliriz bu hayatta
İnat etme
Hepimiz pes ettik vaktiyle
Şimdi sık yumruğunu
Sustur şu suskunluğunu
Unutma kafan atınca nasıl da dimdik durduğunu
İçin dışın nefret
Gel
Hiçbir şeyi yaşamak kadar sevme
Sana bi dünya yaratamam da elini tutarım elbette
Varsın herkes terk etsin seni
Sen dünyayı terk etme
Seni yargılamıyorum
Acını tam olarak anlamam mümkün değil biliyorum
Kaldıramadığım yükleri bırakıp kendi yolumdan gidiyorum ben
Sen de aynaya bak lütfen
“Seni seviyorum” de
[Verse 16: Aga B] (Faşizm)
Ey! Faşizm ne mi?
En amiyane deyimiyle faka basacağız
Beynelmilel el birliğiyle
Tek bildiğiniz siz
Ve de pek çok kazanın asıl sebebi aşırı hırs
Bu hırs bi’ ebedi his
Evde eşine kız
Sokakta kriz
Fıss, tokakla köpeği
Cins ise değil de miks ise tabii
Akılsız, ey
Kendinden çalan hırsız
Polisten tırs, ey
Ol ister sistem
Hiç çiğ sığ birey
Bir neyin ne olduğunu
Bi’ de bizi bil
Biz façası pis de eli temiz bir nesiliz
Bu işin selesi siz de
Tekeri gidonu biz
Ey, e bi tabi biz de biz gibi bir nes’lin peşindeyiz
Ey, bu tek emelimiz saygı, tohum
Torun, ayna ol
Kaygı bol da yol
Ey, tam da bu
Ya boğul ya doğ
Tonla yanlışa, gırla doğru
Olsun torun, saygı tohum
[Verse 17: Mirac] (Sokak)
Yüzüne bakamam yüzüm düşer o yerlere
Ayakları çıplakken gözleri dalar düşlere
Başı önünde ama beden çıkıyor sefere
Yok mecal dizinde
Bak, her bi’ günü sürgüne
Kaçamıyo’ kovalıyo’ zalimler
Ele güne, ele bakıyor o gözler
Kodamanın parasını ateşe ver
Ve de koyduğumun egosunu bi’ yere ser
Sokağa bakanın adını değil
Yoksulumun, yetimimin adını ver
Zabıtaları seyyara değil
Gökdelenlere gönder
[Bridge 2: Mert Şenel]
Fırtınadan kopup giden dalların bi’ tanesiyim
Fazla yol almış ve yıpranmış
İçimde neler dönüp durur anlatsam tarifi yok
Bazen evsiz bi’ çocuğun hikayesiyim
Fırtınadan kopup giden dalların bi’ tanesiyim
Fazla yol almış ve yıpranmış
İçimde neler dönüp durur anlatsam tarifi yok
Bazen evsiz bi’ çocuğun hikayesiyim
[Verse 19: Kamufle] (Trafik)
Can pazarı, otobanlar can pazarı
365 günün riskli
Bitmiyo’ gamsız magandası
Öde kan parası
Bi’ kaza bayrama matem düşürür
Yürek dağlar acılar cabası
Bir sela çınlar kulaklarında
Hiç dinmez yarası
Trafik terörüne eşlik eder alkol, şiddet, hız tutkusu
25 yaşında yüz binlik arabaya binen gençlerin yok korkusu
Önce emniyet sonra hoşgörü
Sabır, selamet gerekiyor insan
Ufacık bir hata her şeyi karartır inan yok dönüşü

14 Ekim 2018 Pazar

Venom: Zehirli Öfke



Yayın tarihi: 4 Ekim 2018 (Portekiz)
Yönetmen: Ruben Fleischer
Film müziğinin bestecisi: Ludwig Goransson
Yapım şirketleri: Sony Pictures Entertainment, Columbia Pictures, Marvel Entertainment, Tencent Pictures, Pascal Pictures
Yapımcılar: Avi Arad, Amy Pascal, Matt Tolmach

Dün "artık sinema sezonunu açmalı" diyerek, güya yapmak zorunda olduğum binlerce işi zorlukla ardımda bırakıp bir "kendime gün ayıracağım" prensibi zorlamasıymışcasına evden çıktım ve sokakta iki adım attıktan sonra kendimi kandırmaktan vazgeçip neşeli koşar adımlarla dünyanın alayına "emaaaan" çekip sinemaya yürüdüm.

Aylardan Ekim'di.
Kendimi seviyordum ,kendimi bağışlamıştım hemen her şey için kuşlar gibi hafiftim.
Günü kendime ayırmayı,ziyadesi ile hak etmiştim.

Kulağımda 47 yaşıma rağmen utanmadan keyifle dinlediğim twilight müzikleri, beni üzen ve üzecek her şeyi  net bir şekilde ardımda bırakıp sadece müzik,yürüyebilen canım ayaklarım,sinema , "ah bu eşsiz sonbahar rüzgarı benim için miydi"..şeklinde kendimi Natilus'a attım.

Özlemişim sinemayı. Kalp krizi geçirecektim mutluluktan.

Ve tabii kiiiii sezonu bir Marvel filmi ile açtım: Venom, Zehirli Öfke.


Venom sizi sıkmadan , bunaltmadan hatta üzmeden izleyeceğiniz son derece neşeli bir Marvel filmi.

Başarılı bir gazeteci olan Eddie her anlamda hayatını bütünleyen Anne ile evlenmek üzereyken çalıştığı  firma ondan Dr Carlton ile röportaj yapmasını ister. Çenemi tutamam en doğru olan benim diye ün yapmış olan Eddie tesadüfen elde ettiği bilgileri soft sorular sorması gereken röportajda Dr Carlton'a dayayınca filmlerde ve gerçek hayatta olduğu gibi paranın tüm dinlerin ve vicdanların asıl sahibi olduğunu görür,işsiz kalır sevgilisi onu terk eder ama taaa gönlünün içinde (bunu yazarken güldüm) bir dost edindiğini sonradan fark edecektir. Ve sonra beni sıkça güldüren diyalogların geçtiği bir panik dönemi, ardından da maceranın en şahanesi onundur.

Filmde, Marvel filmlerinde bence en başarılı olan şeylerden birinin ennnnnnn bi korkunç canavarları o hale sokuyorlar ki bağrınıza basıp ayağınızda sallayasınız geliyor dedirtmesi olduğunu düşünüyorum.

Venom, insanların kafasını  kopartıp yiyen ve herhangi bir diş doktorunu 7 kuşak zengin edecek kadar çok dişe sahip korkunç bir canavar aslında. Ama siz onu seviyorsunuz.


Şekil önemli değil aslında, bir yerde insan iyiliği ve neşeyi seviyor her zaman.


Şekil önemli değil dedim ama Tom Hardy dehşetli müthişli inanılmaz yakışıklı bir oyuncu , onu da söylemeden geçemeyeceğim. Ego ego  diye kendini kasıp kalıplara sokmadığı ve çocuk gülüşünü saklayıp  , bizim ora deyimiyle zaman zaman "it bakışları" olduğu için olabilir. Bilemedim.

Sinema filmlerinin ve öykülerin toplumu yarınlara hazırladığını düşündüğümü, buna kalpten inandığımı  hep söylemişimdir. Venom'de de üzülerek daha evvel bir çok filmde gördüğüm "dünya nüfusu  çok arttı ve artmaya devam ediyor, ya kitleler halinde ölmeliler ya uzayda yer bakalım kendimize" üzerine bir kurgu olduğunu gördüm. Kötü adam ise bariz bir şekilde müslümanlara benziyor. Nitekim Dr Carlton'u canlandıran başarılı aktör Riz Ahmed Pakistan kökenli İngiliz.

Üzüyor bunlar beni üzüyorrr.............

Başarılı gazetecinin soğukkanlı,seksi,aklıbaşında sevgilisini canlandıran Michelle Williams ise maça kenardan girip  final golünü atan  ve beni hayli güldüren bir karakteri canlandırıyor. " Güzel " olarak o seçilmiş ancak ben hakikatten bu hep bakımlı,kusursuz saçlar,eksiksiz makyaj,nefis kalçalar,tam da ona göre kıyafetler ile donanmış Amerikan güzellik kavramının donmuş krema tadı verdiğini düşünüyorum. Nice zamandır hafif asimetri ya da kusursuz soğuk görünümler yerine ışıltılı kocaman gülüşlere sahip  "kadınsı" hatların özlemini çekmekteyim ekranlarda. İçim bayıldı güzel kavramı dayatmalarından.


Filmin mesajlarından baskın olan bir tanesi de , iyinin ve iyiliğin her zaman kazandığı, iyinin ve iyiliğin tüm akışı en olmaz denilen zamanda değiştirebileceği idi. Bir insanı sevmek bazen bir evreni kurtarmaya yetiyor. Sevmekten,iyiliğe inanmaktan hiç vazgeçmemek lazım. Kötünün en kuvvetli olduğu dönemde bir tebessüm,iyilik,karma etkisini yaratıveriyor. En tepedekini, sokaktaki evsizin, kendisine iyilik yapana duyduğu minnet ile beslenen sevgisi deviriveriyor. Vazgeçmemek lazım iyi olmaktan,uymamak lazım zamana tüm zorluklara karşın. 

Filmin sonu mutluluk verici. Tüm filmde en çok güldüğüm replik "o bizim,onu geri alacağız" oldu. Niye komik..izleyince anlayacaksınız.

Film bittiğinde sıradan seyirci hemen salondan çıktı tabii. Ortalama fikri olan Marvel izleyicisi ise sakince oturup jeneriğin akmasını bekledi.  Filmin final sahnesi jeneriğin ortasında yayınlandı. Sonra bir kısım seyirci daha gitti ama hakiki Marvel izleyicisi olan 5 kişi oturduk bekledik.Yaklaşık 4-5 dakika daha jenerik aktı (ki o jenerikte bir kaç Türk ismi görüp gözyaşlarına boğuldum bennn) ve bir kısa bölüm daha yayınlandı. Sonra hepimiz çıktık.

Siz de yapın bunu. Ekim'den bir gün hediye edin kendinize, uzun zamandır dinlemediğiniz ve melodisi sizi özlemle kendine çeken müzikler dinleyin ve sinemaya gidin...konsere gidin...tiyatroya gidin.

Sanat henüz bizden alamadıkları tek güzellik olarak kaldı.

Yaşamı ve sanatı sevin...

Güzel yarınlarda görüşmek üzere