avlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
avlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2017 Pazartesi

Dur


Eski çalıştığım yerde , hayatın kavşağında durur zamanı içindekilerle seyreylerdim.

Ondandır belki de insana saygım :varoluşun ne çok emek istediğini görmemdendir.

Birileri "Paris'teki kaldırım taşlarının zarafetini " överken, 80 yaşındaki adamın gece uğradığı tecavüzle kan revan içinde kapıma gelip benden medet ummasıdır derdi dert bilmem ama kimselerin derdinin diğerinden büyük olmayışını aklımda tutmam.

Bildim ki kimse baki değil, gördüm ki tüm yönetici koltuklarının  altı tekerlekli..kayıp gidiyor.

Eski çalıştığım yerde unutulmazlarım olurdu, zaman zaman bunları sizinle paylaşmayı sevdiğimi söylemiştim.Bugün, bana en büyük ders verenlerden birini hatırladım ve sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.

Orada işe yeni girdiğim, sistemi ve kişileri anlamaya çalıştığım günlerdi. Yeşil hülyalı gözleri ile hep uzaklara bakan ama her şeyin çözümüne ait bilgiyi zarifçe aklında tutan mütevazı bir kızdı Sultan. "Yine o adam geliyor" dediklerinde öfkeyle homurdanmak yerine nezaketle gülümsedi.  Yaşlı adamın bir haftadan fazla süredir her gün geldiğini sonradan öğrendim.

Yorgun, bezgin üstü başı çimenli geldi adam. İş yerimin karşısındaki parkta yatıyormuş, kalacak yeri yokmuş.

Sultan'ın karşısına oturdu.

-Lacivert , kenarı beyaz çizgili eşofman buldunuz mu ?
Sultan üzüntüyle başını salladı.
-Eşofman var ama lacivert ve beyaz çizgili değil.
Merakla adama baktım. Başını olumsuz anlamda salladı.
-Ben yarın yine gelirim...
-Siz bilirsiniz.

Diğer çalışma arkadaşları biraz kınayarak baktılar ardından. Parklarda yatıp duran birinin eşofmanı bulmakla yetinmeyip koşul koşmasını saygısızca buluyorlardı. Hem kendilerini meşgul ettiğini düşünüp had bildirmek isteyenler de az değildi..ama Sultan, hülyalı yeşil gözleri ile arkadaşlarına da gülümsüyor ve "öğrenirsiniz, peşin hükümlü olmayın. İşiniz bu sizin, belli koşullar koşamayacak olan sizsiniz o değil" diye tatlı yumuşak sözlerle yaşlı adamla aralarına set çekiyordu.

O hafta da her gün gelen yaşlı adam için her yere soruluyor ama lacıvert, kenarı beyaz çizgili eşofman bulunamıyordu. O ise her gün sabırla üzerinde çimen kalıntıları geliyor ve yine gidiyordu.

Sultan bir gün sordu yaşlı adama onu incitmekten endişelendiği her halinden belli olarak.

- Ben yine elimden geleni yapacağım elbette ama neden mutlaka lacivert ve kenarı beyaz çizgili eşofmanda ısrarınız.

Yaşlı adam yorgun halde, hep öne eğik başını üzüntüyle iki yana salladı. Gözlerinde acıyı dahi yok etmiş bir boyun eğiş,kabullenişle bize baktı.

-Evimiz yandı bir süre önce. Oğlum ve gelinim yangında öldüler. Torunum da zihinsel sorun vardı, yangın ve anne babanın ölümü ile hepten delirdi. Onu tımarhaneye yatırdım. Benim de yerim yurdum kalmadı, ondan parkta yatıyorum;ölsem dert değil ama torunum var ya işte onda kalıyor aklım.Öğlenleri hava almaya avluya çıkıyorlar dolaşmak için ama hepsi lacivert-kenarı beyaz çizgili eşofman giyiyorlar. Farklı giyinen biri olduğunda tehlike algısı oluştuğundan ona saldırıyorlar, bu şiddet uygulamaya kadar gidiyor. O yüzden bu eşofmanı istiyorum ..dedi.

Sessizlik bıçak kadar keskin, utanç dağlar kadar ağırdı. Kimse, yaşlı adama bakmaya cesaret edemedi. Sultan:

-"Yarın yine uğrayın, bir yer ile daha görüştüm, oradan umutluyum" dedi.

Ertesi gün personel aralarında topladıkları para ile lacivert-kenarları beyaz çizgili  eşofmanı almış ve yaşlı adam için başka neler yapabilecekleri sorusunun cevabına dört elle sarılmıştı.

Dünya da koca bir tımarhane değil mi?

Lacivert-kenarları beyaz çizgili eşofman giymediğim her gün canım yanıyor.


11 Eylül 2014 Perşembe

Benimle Yürür Müsünüz?

Annemler 87'den beri İstanbul'da olmama rağmen alışamadığım tatlara mecbur kalmayayım diye düzenli olarak tereyağ ve ekmek yollarlar bana. Gönderiyi almak için evden Harem'e yürürüm hep. Bu yürüyüş, herkesin içinden geçtiği ama  saygıyla karışık bir özlem hissettiğim bana özel ayrıntıları içerir. Bu kez, oralardan geçerken sizin için fotoğrafladım beni mutlu eden bu ayrıntıları.







Güneşin ,Selimiye'deki temiz kaldırımlara vurmasın severim her zaman. Çıplak ayakla yürüme isteği uyandırır içimde ama yapmadım hiç bugüne kadar.



İşte orada duruyor arkadaşım..ne çok özlemişim onu. Selimiye Camii bahçesindeki asırlık çınarlardan onu seçmiştim yıllar önce. Her yaprağını her dalını sevdiğim,  yapraklarının hışırtısına dallarındaki rüzgarın sesine sevdalandığım, suskun sohbetlerimin ortağı,derdimi anlattığım derdini dinlediğim dostum o benim. İzlemeye doyamadım senelerdir. Bu seferki kavuşma da gözlerimi doldurdu sevinçten.Ona bir isim koymayı denemedim...takma isim yakışmayacak kadar kişilikli bir arkadaş o. Aynı bahçede çocuklarımla tanıştırdığım ve onların da dost edindiği başka asırlık çınarlar var.





Eskiler dökülen yaprak kadar insan ölür derler sonbahar için..İşte geldi sonbahar benzersiz güzelliği ile.Yerdeki yapraklara hayran bakmamak mümkün mü?


Özlemle dokundum koca gövdesine.Avuçlarım bir süre dayalı kaldı .Sakinleştim,huzur buldum.Kulaklığımda Vivaldi'nin Winter'ı, çevremdekilere aldırmadan görüşmeyeli ne var ne yok anlatmaya koyuldum.


Gitmem lazım ama çevresinde dolaştıkça her ayrıntı beni onunla orada kalmaya zorlayacak kadar güzel. Her adımda seni yeniden keşfetmek ne güzel arkadaşım diye fısıldıyorum.Rüzgarı şefkatle dolaşıyor saçlarımın arasında.


Hey koca çınar,asırlık yapılar. Mermer eşik bile eğilmiş yüzlerce yıldır adımların yükünden. Müthiş bir şey o eşikten yüzlerce yıldır adım atanlardan biri olmak.Her geçişimde sevecen izlerim mermer eşiğin kavisinin anlattıklarını.


Gitmeden önce son bir kez dönüp bakıyorum ağacıma. Camii'nin  sizi olduğu gibi kabul eden sessiz huzuruna açılan kapısı (ben insanlarla muhatap olmayıp onları görmezden geldiğim için öyle algılıyorum aslında) siz nasıl görmek isterseniz öyle. Yarısı açık , beni çağırıyor da diyebilirsiniz yarısı kapalı beni istemiyor da diyebilirsiniz.


Çıkışta davetkâr iki yokuş var. Kışın extra eğlenceli bir hal alan bu yokuşlardan ilki Harem yönüne,Selimiye Kışla'sının duvarlarına doğru.


İkinci yokuş ise Çiçekçi tarafına devam edelim mi diye soruyor.Çarşamba günleri bu sokakta pazar kuruluyor.


Harem tarafındaki yokuştan indiğiniz zaman yolun devamında böyle, yolu oradan geçmedikçe kimsenin keşfetmeyeceği minik şirin yapılar ve yollar var. Kendimi özel hissediyorum orayı bilip yolda yürüdüğüm için.Bana ait bir güzergah bu, kendim keşfettim.Kulaklığımda artık Setkaliye var.


Boğazda bir yalı değil elbette ama eminim o balkonundan sarmaşık fışkırmış evin sahibi eviyle gurur duyuyor ve evini çok seviyordur. Neşeli bir ev diye düşündüm, çok hoşuma gitti.


Yol üzerinde gördüğüm bu sokak tabelası karşısında bastım kahkahayı. Hava bükücü Aang ile Su bükücü Katara burada mı oturuyor acaba ? En kısa zamanda çocuklarımla bir yürüyüş düzenleyip şımarık balkonu ve bu tabelayı göstermeliyim.


İşte yine mesajını gönül kapısının açıklığına bırakmış bir camii kapısı. Üsküdar'ın her köşesi tarih. Bu camii kaç yılllık diye baktım..1826!


188 yıllık camiinin önünden saygıyla başımı eğip geçtim.Eşya insandan uzun ömürlü..kimler geçti kapısından kim bilir?Kimi derdine kimi şükrüne şahit etmiştir o kapıdan geçişleri.Zaman...


Şimdilerde Üsküdar'ın her yerinde bu reklam vb leri var. Reklamlar o toplumun gerçek seviyesini ama bunun yanında bir de sömürülen değerini gösterir derdi İletişim Fakültesindeki prof hocam. Misal:bulaşık reklamlarında kadın oynadığı sürece kadın erkek eşit bir toplumda yaşadığınızı sanmayın. Ve bilin ki sömürülen değer kadındır.Bu değerlendirme ışığında bu reklamlara bir kez daha hoşnutsuz bakıyorum.


İşte Harem'e geldim, mis kokulu tereyağını,babamın eli değmiş ekmeğini,annemin bize yaptığı reçelleri aldım. Artık eve dönme zamanı.