Deniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2015 Perşembe

Damla


Var oluşumun amacı ne diye sorguladığım yıllar çok geride kaldı.
Bir ermişten bile daha feylosofça dedi ki yüreğim bana; başa çıkamayacaksın sen bu sorularla.
Git yoluna..ve sadece yaşa.
Dikkat et ve önemseyerek bak yolda her karşına çıkana.
Düştüm kendi menkıbemin yollarına, yaşıyorum anlamaya çalışa çalışa.
Zaman kaybetmiyorum artık cevabı erken sorularla.

Sonra sana karışacağım, sınır tanımayan bir büyük denize sınır tanımayan bir damla olarak.


18 Ocak 2015 Pazar

VOUS À VOTRE MANIÈRE, I AU MIEN - Sen Yoluna ben Yoluma







VOUS À VOTRE MANIÈRE, I AU MIEN

Toi et moi.
Comment les jours merveilleux ont eu nous avons vécu.
Sachant que ces jours ne dureraient pas.
Une amitié gentille pendant des peu de-semaine-vacances.
Pendant les nuits travaillées au noir, sous les arbres.
Dans les bras de la solitude nous causerions.
Au sujet de la richesse, pauvreté, bonheur, unhappiness.
Fortune, misère pendant de longues heures.
Peut-être nous avions trouvé son remède.
Maintenant nos manières sont séparées.
Vous à votre manière, I au mien.
Ce qui se produirait s’il y avait des mers, de hautes montagnes ?.
Puisque votre nom est découpé sur mon coeur, ne pas penser que j’oublierai toi.
Au revoir mon oreille sympathique, au revoir mon ami.
Nous pourrions rencontrer quelque part un jour.
Nous parlerions du passé et du futur.
Au revoir mon oreille sympathique, au revoir mon ami.



SEN YOLUNA BEN YOLUMA
Seninle ben,
Ne kadar güzel günler yaşamıştık birlikte
Bilirdik ki bu günlerin yarınları olmayacak
Birkaç haftalık tatilde dostça bir arkadaşlık
Mehtaplı gecelerde, ağaçların altında
Yalnızlığın kollarında sohbet ederdik
Zenginlikten, yoksulluktan, mutluluktan, mutsuzluktan
Servetten, sefaletten uzun uzun konuşmuştuk
Belki de çaresini bulmuştuk
Şimdi burada bizim yollarımız ayrılıyor
Sen yoluna, ben yoluma
Aramızda derya deniz, yüce dağlar olsa ne olur?
Unuturum sanma sakın, ismin kalbimde yazılı
Güle güle dert ortağım, güle güle arkadaşım
Belki bir gün bir yerlerde karşılaşırız seninle
Eski günleri anarız, gelecekten bahsederiz
Güle güle dert ortağım, güle güle arkadaşım.

30 Kasım 2014 Pazar

Yalnızca Bir Kaç Damla..

Bugün, okuduğum bazı kitaplardan bende iz bırakan cümleleri , paragrafları paylaşmak istedim sadece...

Dickens/Büyük Umutlar:
24/10/2000


  • Bu dünyada hiç birimiz göz yaşlarımızdan utanmamalıyız ; çünkü, katı kalplerimizi çölleştiren kumların üzerine dökülen yağmurlar gibidir göz yaşları.

  • Yeryüzündeki bütün dolandırıcıların içinde en azılıları kendi kendini dolandıranlardır.

  • Mutlu olmayan yuvaların çocukları bir an evvel evlenmeye kalkarlar.





Alexandre Dumas Fils/Kamelyalı Kadın
06/12/2006


  • Gerçekten de günahın yaşlılığı kadar hüzün veren bir şey mi vardır?

  • Eskiler, tüccarlarla hırsızları bir tutmakta ne kadarda haklıymışlar.

  • Ben bir ilkeye inanıyorum yalnız, bu ilke de şu; İyiliği eğitim yoluyla öğrenememiş bir kadının önünde iyiliğe giden iki yol açar Tanrı; hem her zaman böyledir; biri acı biri aşktır bu yolların.

  • Magdadalı Meryem , "Çok şey geçecek eline , çünkü çok sevdin" , diyordu , yüce bir inanç uyandıracak yüce bağışlamaydı işte bu.

  • Kötülük bir hiçten öte bir şey değil , iyiliğin gururunu taşıyalım , her şeyden önce umudumuzu yitirmeyelim.

  • Her şeyin azda olduğuna inananlardanım. Çocuk küçüktür ama büyük adam onun içindedir; beyin daracıktır ama düşüneyi içine alır ; göz bir noktadan öte bir şey değildir ama fersah fersah uzakları kucaklar

  • Onu bağışlamak bana düşer sanıyordum , bugünse bağışlanmayı hak etmediğimi düşünüyorum.


Cengiz Aytmatov/Toprak Ana
21/01/2013


  • Bence gerçek mutluluk bir yaz yağmuru gibi apansız geliyor insana. Farkına varılmadan, yaşadıkça, başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde yavaş yavaş birikiyor, sonra bir yerde toplanıyor.Biz buna mutluluk diyoruz.

  • Düşündüm, bir dal nasıl bir ağacın parçasıysa, bir ananın mutluluğu da halkın mutluluğundan bir parçadır.

  • Savaş olmasaydı karıncalara imrenir miydim acaba?

  • "Halk deniz gibidir" derler. Doğru, derin yerleri de var sığ yerleri de.

  • İnsan ölmeyince umut da ölmezmiş.

  • Genç insana her şey yakışıyor.Kar bile.

  • Anladım ki savaşta tek bir yol var: Savaşmak ve yenmek. Gerisi ölüm.

  • Yeryüzünde yalnız soylu ülküler kalıyor, gerisi silinip gidiyor.

  • İyilik sokakta bulunmaz.İnsanlardan öğrenilir.

  • Mutluluk bir dağ yolu gibidir. Bakarsın tepelere tırmanır, sonra bakarsın aşağıya iner.

  • Söz sıcak demir gibidir. Zamanında söyleyemedin mi soğur taş olur.

  • Benim en azılı düşmanlarım savaşı başlatanlardır.





22 Kasım 2014 Cumartesi

Ekmeğin Kıtırı ile

Çocukken bir hayalim vardı.
Çocukken bir çok hayalim vardı aslında.


Bir dağ başındayım.Kekik kokulu çayırlar, yeşilin bin rengini binbir renge tamamlamış ormanlar. Ufuk çizgisi aşağılarda bir yerde.Yanımda binlerce kitap,kaşar peynir,ekmeğin kıtırı..milyon yıl orada mutlu mesut yaşıyorum bildiğim şarkıları söyleyerek.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.



Bir göl kenarındayım.Her bir şeyi ahşap olan bir evim var. Göl kenarına gelen yolu bir tek ben biliyorum, benden habersiz gelmeye çalışan arkadaki uçsuz bucaksız ormanda kaybolup geri dönüyor.Evin çatı katında gökyüzünü izleyebilmem için devasa bir pencere var. Yanımda binlerce kitap,kalem ,kağıt. Ekmeğin kıtırı, kaşar peynir..ineklerim tavuklarım filan. Beşbin yıl ölmem ben keyfimden. Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.


Arizona'daki şu komik şekilli tepelerin birinin tepesindeyim. İki göz oda evim var.Ekmeğin kıtırı,kaşar peynir ve soğuk süt yanımda. Burada tebdili mekan için bulunmaktayım ey dostlar. Manzarası hoşuma gidiyo ama biraz kalıp gideceğim.Yanımdaki kitaplar bitene,yeni şarkılar öğrenmeyi özleyene kadar.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.


Kayalıklardabir şato burası.Kocaman evde yaşama hayalimi "ay camları sil sil bitmez bunun" diye rezil rüsva eden insanlardan uzaktayım.Etrafı timsah dolu hendeklerle çevrili, köprüleri kalkık..ooooh, ekmeğin guduğundan(!) köfte -patates sandviç yapmışım.Gezine gezine kitap okuyorum.Değmesin yağlıboya,keyifler şahane.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar. 



Sonra büyüdüm.

Denizi, denizin benliğimi tamamlayışımı,ona olan sonsuz aşkımı keşfettim.
Hayallerim mai'ye büründü.

Vapurdayım.80 sene sürecek bir deniz yolculuğuna çıkmışım. Lumbozdan bakıyorum mavi. Güverteye çıkıyorum..mavi. Başımı kaldırıyorum..mavi. Yüzümde silmeyi bir türlü beceremediğim bir tebessüm. O bile mavi.Gemideki herkes farklı ülkeden.Ben hiç birinin dilini bilmiyorum, oooh duysam da aldırmıyorum çünkü anlamıyorum. Yanımda binlerce koli kitap.Müzik setinde Nilüfer ve Julio İglesias. Her limanda bir sevgiliyi naaapim, her limandan bir kartpostal alıyorum.


Issız bir adaya düşmüşüm, yanına 3 şey al demişler.Kitap,şarjı bitmeyen müzik seti(Hayal bu ya) ve bir gün dayanamaz dönersem diye bir yat almışım. Uzanmışım kumsala, güneş de damlıyo içime..yaşamak bu be yaa


Sonra bir gün,TRT'nin eski müdürlerinden biri ile sohbet ederken bir zamanlar tedavi ettiği bir çocuğu anlattı. Ailesi, düzelmez iyi olmaz bu çocuk demiş hep.Ama onun tedavisi sonuç vermiş.Bir gün, çocuğun çizdiği resimde ilk defa insan görmüşler."Sevincimizden çığlık atarak ağladık" diye anlatırdı. "Nihayet aramıza dönmüş, sağlıklı gelişmeler yüzünü göstermişti"

Tebessümümü ve sevincini paylaşan içten nidalarımı bırakmadan bir duraksadım bunu dinlerken.Benim iç resimlerimde hiç başka insan yoktu.Ekmeğin kıtırı ile kaşar peyniri eksik etmiyordum ama Ayşe Fatma, Ahmet, Mehmet...Yoktu yani hiç kimse.


Sonra sorguladım kendi kendimi. Sevmiyor muydum hiç kimseyi?Yooo, uğruna ölünesi insanlarla doluydu çevrem ve yüreğim. "Sevmekten kim usanır, tadına doyum olmaz" şarkısını evvelki ömürlerimden birinde yazmış olabilirdim hatta.


O zaman neydi derdim zorum.. bilemedim.

Şimdi bu hayallerin iki çocuğum yetişkin hayatlarında mutlu ve ben arada onları görmek için geri dönüyorum, ya da onlar her istediklerinde yanıma gelip eğleniyorlar versiyonluları var...ama dillerini bilmediğim kişilerle gemi yolculuğu hala favorim.Julio İglesias ve Nilüfer'i seviyorum ama artık başka favori müzik listelerim var filan.

Ve ben hala bu kaçışın sebebini bulabilmiş değilim.


28 Eylül 2014 Pazar

Küçüktüm Ufacıktım..

İstanbul-Trabzon arası vapur seferleri pek rağbet görürdü küçüklüğümde. O aşina maviliktir belki gönlümde taht kurup hala hüküm süren.




Babam, bu yaşıma kadar gördüğüm en yakışıklı erkeklerden biri annem ise yosun rengi gözlerinde baharlar,tatlı gülüşünde ılık meltemler barındıran bir kadındı. Asla pespaye görmediğim bu  güzel iki insan ile yaptığım bir vapur seferinin tatlı anılarıdır gecenin bu vaktinde girdiğim çıkmaz sokaklardan beni çıkartan.







Küçüktüm , ufacıktım. Düz saçlarının uzun perçemlerini gözlerinin önüne indirip dış dünya ile bağlantısını kesmeye çalışan , izleyen ama konuşmayan bir çocuktum. Salopetimin düğmesini yutmayı başarıp annemin yüreğini ağzına getirdiğim an aklımda. Deniz tutmasının ne berbat bir şey olduğunu en sağlamından öğrendiğim yolculuk da bu 
yolculuktur . Uzunca , dik merdivenlerden indiğimiz gemi restaurantının büyüleyici atmosferinde annemin eteklerinin, babamın ne yaptığını bilen insanlara mahsus rahatlığının ardına sığındığımı, tüm yemekleri reddedip muza bir türlü hayır diyemediğimi de tüm o bulanık git-gelli anılar içinden net şekilde çekip alabiliyorum.





Fuaye alanına gittiğimizde annem ve babam ingilizce sohbet etmeye başlamışlardı biri ile. İsmi, gariptir ki halen aklımda: Mr. Rabak. Elini uzatıp başımı okşadığında geri zıplamamak için kendimi zor tutmuştum. Rabak kızılderili imiş.Babam , ona "merhaba" demem için gülerek ısrar ettiğinde lütfedercesine bir "hello Mr Rabak" demiş sonra annemin arkasına süzülmüştüm usulca. 

Bir de zenci vardı sohbete katılıp ürktüğümü fark ettiği için daha uzak duran. En sonunda başımı okşamak için elini uzattığında geri gittim. Teninin siyahlığının bana bulaşacağını sanıyordum. Rabak'ın farklı teni, zencinin simsiyah elleri korkudan aklımın başımdan gitmesine neden olmuştu.

Sonra, zenci adam bana baktı ve gülümsedi. Kocaman gülümsedi. Onca siyahlığın içinden inci gibi dişleri bembeyaz parladı ya, gülüşünün içten sıcaklığı korkudan buz kesmiş çocuk gönlüme ulaştı ya...belki de karanlıktan korkumu yenişim o gülüştedir, kötü-kara günlerin ardından ummadığım beyazlığın çıkacağına inancım bu çocukluk anısında saklıdır diye düşündüm bu gece.

Birinin sağlığı, birinin çocukluğu, birinin aşkı,birinin evliliği,birinin işi,birinin hayalleri..yitip gidenlerin hüznü ile demlenirken gecenin bana kalmışlığında,  Mr. Rabak ve karanlığın içindeki beyazın sevinci ile gönlümü ısıtan zenci adam geliverdi aklıma işte öylesine. Dudaklarımda o şarkı , "keşke" ve "iyi ki"lerimin kesişiminde annemle babamın tamamlayıcı , güçlü huzurları ile pekişmiş mutlu çocukluğum.

Aydın Arın'ın şiirinde de dediği gibi:

...  

Yarım kalmasın düşüncelerim,
Bakarsın bir gün hepsi tamam.
Yeter ki kendimizi görebilelim,
Bu kırık aynalardan.

23 Eylül 2014 Salı

Homur Homur..

 
Selin 6 yaşındaydı. Anaokulunda " karada-havada ve vedenizde yaşayabilen bir canlı türü" sormuşlar sınıfta. Selin'de atılmış "dedeemm". Öğretmenler kalakalmış.Tatlı sorularla konuyu açmaya çalışınca anlamışlar ki emekli olduğunda kendisine bir kayık alarak dünyanın en akıllıca işini yapan babamın balıkçılık macerası torununu çok etkilemiş.E anladık, balık tutarken yüzüyor ama havada yaşaması nasıl oluyor dediklerinde ise "e uçağa binince uçuyor işte" deyivermiş.
 
Senelerce eğlencemiz oldu bu bizim. Çocuk algısının masumiyeti, gözümüzün önündeki mucizeleri görmeyişimizdeki ısrarı gözümüze sokuşları hep saygı ve dikkatle karşıladığımız bir durum oldu. Balık çeşitlerini sayarken "kalabalık" diyen sevgili kızım, hayatın aslında hep gülünesi bir şey olduğunu öğretti bize.
 
O yıllarda ve sonrasında daha iyiye nasıl gider her şey, çocuklarımıza daha ne erebiliriz diye geleceğe gözlerimizi dikmiş hevesle çabalarken bugün savunmada ve elimizdekini yitirmeme çabasındayız. 10 yaşındaki çocuklara yapılanları sevmiyorum, özgürlük adı altında sokuşturulan şeyleri de sevmiyorum.
 
Renkli dünyalarında huzurla yaşayan mutlu çocuklar yetiştirmek
ve ülkeme hayırlı insanlar verebilmekti amacımız. Eğitim hayatında yaşadığımız sorunları, yapılanları, geldiğimiz noktayı sevmiyorum.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Yengeçmişcesine




































































Sabahın taze saatleri. Gün kirlenmemiş,gönül yorulmamış.Su berrak,rüzgar dingin,güneş parlak henüz.

Çayı koydum tomurcuğu tam kararında; başka hiç bir şeye bakmadan,kıymeti geri gelmezliği ile payelenmiş zamanı ziyan etmeden kendimi sahile attım.

Su berrak,sakin,davetkardı.Aceleyle denize koştum ve vücut ısım dengelensin diye hiç beklemeden maiye daldım. Suyun üstünde esaretteymişim de ancak yuvama kavuşmuşum gibi tamamlanmış bir neşeyle çarptı kalbim.Ciğerim müsaade ettiği sürece denizin altında süzülmeye devam ettim.Sonra suyun üzerine çıktım.Güneş ışıkları kıyıdakileri sadece ısıtırken denizde altın tozu rengine bürünüp neşeyle dansediyordu.Biraz sırtüstü biraz normal yüzüp biraz  ayaklarım yere değmeksizin yürüdüm mai deryanın içinde. O kadar güzeldi ki beni kucaklayan serinlik, hiçliğimi hatırlatan yere çökmeyiş bir toz zerresi gibi yukarıda asılı kalış.

Şamadıraya ulaştığımda keyifle kıyıyı seyre koyuldum.Yavaş yavaş hareketlenen sokaklar, denizden korkup annesinin kucağına sığınan çocuklar, bizi daha iyi görmek için daha da yükselmiş güneş..sonra gözlerim denizin dibine takıldı.Cam gibiydi su....berraklığı , o derinlikte bile denizin dibini izlemeyi sağlıyordu. İrili ufaklı yengeçlerin telaşla koşturmacalarına güldüm ilkin. Seyrederken o kadar eğlenmiştim ki farkına varmadan neşeyle attığım kahkaha, sahilden bir iki başın bana dönmesine neden oldu. Sonra dalgaların biçimlendirdiği kumların güzelliğine bakakaldım.Baktığım tabloda aynı olan ,sabit kalan hiç bir şey yokken bu eşi benzeri olmayan ahengin mimarına sevgi ve sadakatle sarsıldı kalbim. Sonra kumda uzun yollar katedildiğini fark ettim izlerinden.Uzun ama düz olmayan çizgiler vardı. Baktım, deniz minareleri külahları tepelerinde kimi yavaş kimi koşturmacalı seyyah etmişler kendilerini.Suyun dibindeki kumda iz bırakmak..ne muhteşem bir şey suyun bunu yok etmemesi, ne saygı deniz minaresinin var oluşuna diye düşündüm. Bir kaç uzun yosun parçası dalgaların ritmine ayak uydurmuş telaşsız,sakin bir müziğe ayak uydurur gibiydi Onları izlerken içimden dansın ezgisini yakalamaya çalışıp ritim tuttum, bu sefer kontrollü ve kıyıdakileri kendime baktırmayacak  sessiz kahkahalarım eşlik etti beceriksizliğime.

Denizin altında insanoğlunun tüm övüncünüyerle bir eden kusursuz bir ayrı alem-hayat var. Kontrol edilmesi mümkün olmayan deniz.Hem hayat hem ölüm deniz. Mavi deniz,yeşil deniz,siyah deniz...Rengine vurgun kokusuna hayran olduğum deniz.Ağlasam gözlerimden akan deniz.Gülsem dinginliği gönlüme vuran deniz.

Gönülsüzce şamadıranın iplerini bıraktım ve yeniden yüzmeye koyuldum sahile doğru. Çocuklarım,ailem deniz gibi sonsuz bir mavilik bana. Gidip krep yapmalı, evde melekler kadar masum bir uykuda demlenen çocuklarımı uyandıklarında sevecekleri şekilde donatılmış bir masayla karşılamalıyım. Denizin dibinde koşturan bir yengeçmişcesine yan yan koşturararak ve kesinlikle neşeyle  yola koyuldum.

23 Haziran 2014 Pazartesi

Yolu Seven Yolcu


Eski inanışları manasızlığı tavan yapmış olanlarını ayıklayarak baş tacı etmeye karar verdiğimde ilk hamileliğimdi. "Yukarılara uzanma bebeğin emziği ağzından çıkar" diyen atalarımız ultrason olmaksızın hamilelikte hoplayıp zıplama ve zorlayıcı vücut hareketlerinin sonuçlarını  söyleyivermişlerdi.


Kelamı yine Fizan'dan getirdim hay Allah beni şu lafı direkt söyleyebilenlerden eylesin ; diyeceğim o ki geçen yaz bu senenin benim için ne zor bir sene olacağının  hüznü gönlüme çökmüş olsa da sebepsiz leylek sürülerini gördüğümde zıpladım ayağa kalkıp ..ve çocuklarıma da bunu yaptırdım. "Biz de gezelim bizi de götür" çığlıklarımızı duymazlıktan gelen leylekler ağırbaşlı bir sorumluluk duygusu ile yollarına gittiler.

Selin bu sene zaten demir asa demir çarık modeli. Bugün Trebjine ve Saraybosna'ya gidecek. Dün Arnavutluk'taydı filan. Eşim şehirlerarası iyi gezdi diğer senelere kıyasla. Nehir ile ben de her zamankinden erken yola koyulduk. Bugün yazlığa gidiyoruz, birazdan Kumla'ya doğru yola çıkacağız. Eşyası az duvarları mavi evimde bir sene tuttuğum nefesimi bırakıp balkonumdan sahipsiz maviliklere bakacağım yine. Yüzüme engel olamadığım bir gülümseme yerleşecek. Sonra suskun minik bir sızı...bu sene O'na veda etmeden geldim buralara.Cismi küçüldükçe sızısı büyüyen cinsten bişi bu, adını bilmiyorum.


Sonra mai olacak sabahımız. Maide yüzüp öteki maiyi seyredeceğiz.Mai soframızda maiden ikramlar olacak. Nefesimiz arı düşüncelerimiz bize ait olacak. Bir hafta sürer büyükşehirin gürültüsünün beynimizi terk etmesi.


Sonra neşeleneceğiz , ben insanlardan kaçmaya çalıştıkça yine üstüme gelecekler sonra. Onlar komşuluk etmeye çalışacaklar ben ise yaşamın sunduklarını toplum kurallarından uzak yaşamaya.


Sonra kendimize yeni anılar yaratacağız yarınlarımızda özlenesi...

Güzel olacak.
Gİdiyorum
Yazarım oralardan




19 Haziran 2014 Perşembe

Damla Denize Muhtaç, Deniz Damlaya

Blog dünyasına attığım tereddütlü adımları neşeli bir yürüyüşe çeviren dostlardan olan sevgili Havva kedilievintarzı 'nda beni mimlemiş ama dillere destan avareliğim yüzünden bir de dürtmek zorunda kaldı. Bu kadar hoş bir mimlenme ve üşenmeyip dürtülme nedeni ile kendimi özel ve güzel hissettiren Havva 'ya sevgilerimi ve teşekkürlerimi yollayayım öncelikle.

Biraz gerçek biraz rüya biraz kurgu...kim biliyor gerçeğin ne olduğunu?

Ruhum bedenime ayak uyduramaz, gerçeklerim hayallerime destek olmaz  zor günlerdi. Beklentiler ve olması gerekenler eşikte duruyor ancak onlara el uzatmam için gururumu yıkıp başka insanlardan yardım istemem gerekiyordu. Kaos,karmaşa,çaresizlik, zamanın çıldırtan bir sükunla ve kararlılıkla akıp gitmesi gülümseme çabalarımı yoruyordu. Dilimde hep o şarkısı Özdemir Erdoğan'ın "ağlarda çırpınan balık/kafeste talih kuşu/çıktıkça dikleşiyor/hayat yokuşu" "imdat" diye çığlık atmadan yenilmemeye, aylardır süren çaresizliklerin içinde gülüşümü yitirmemeye çalışıyordum. Kırılma noktasındaydım. Ya iş bulacak..ya boynumu büküp geri dönecektim. Ya yediğim dost kazıklarını yutacak ya onları affedip intikam alacaktım.Ya bana umutlarını bağlayanları yeise boğacak ya hüzmelerin sonsuz ışıklarında dans edecektim.Ciğerim nefesime dar, akşamın habercileri umudun tükendiğini haber verirken hunhardı.Vazgeçmemiştim,vazgeçemezdim..ben yaşamaktan vazgeçmedikçe yaşamın benden vazgeçeceğine inanmam mümkün değildi...

...sonra bir nefes alıp sağıma döndüm yattığım yerde,pikeyi iteledim. Bir anda oldu olan .Tüm evren maiydi..bir damla suydum okyanusta...bir çimen tanesiydim uçsuz bucaksız yeşillikte.Kırmızı bir noktaydım belki ama bütünleşmiştim mai ile.Ben bir damlaydım ama ben bir bütündüm, varlığımın her zerresi evrenle bu barışık bütünleşmenin, bütünün içinde kaybolmanın enerjisi ile dolmuştu. Her kımıldanışı, her esintiyi, her nefesi hissediyordum bana ait olmasa da.Farklılıkların önemi yoktu çünkü özde aynıydık evrendeki her şey ile.İçimde daha evvel hiç hissetmediğim bir duygu yükseldi, enerji patlaması yaşıyordum,yenilenmiştim sevginin en safında yok olmuş o yok oluşta kendimi bulmuştum.Bir rüzgâr esti ..rüzgâr bendim, çayırda çimenler dalgalandı..dalga bendim çimen bendim..Uzaklarda deniz çalkalandı..dalga bendim zerre de bendim. Bu muhteşem duyguya tesadüfen mi dahil olmuştum bilmiyorum ama suskunluğun içinde berrak kahkahalarım yankılandı. Tanımı zor bir mutluluk bu tamamlanışta beni esir almıştı.

...çalan telefonu açtığımda karşımdaki kişi de bu görüşmeyi neden yaptığımızı bilmez gibiydi.Tüm çıkmaz sokaklardan çıkmış, tüm kördüğümleri açmış ve kabul edilmiştim. Bir elim vardı ama beş de parmağım vardı ve el uzatmak istediklerime artık yetecekti nefesim..Neşeli haykırışlardan bildik o şarkıya döndü yine sesim:

Çiçek nasıl açar dalında
Kuşlar niçin öter
Her günün sabahında
Bir çocuk nasıl büyür..

Yağmur diledim yağdı, rüzgâr diledim esti
Uyanıştı benimkisi
Uyandım..
Ey yaşamak..seni her gün daha çok sevdim


ve hemen sonrasında sevgili Sebuş'um ,bi tanecik Gonca 'mın ve Mukaddes in de bu mimlenmeye katılmasını istiyorum..ama öyle böyle değil ha çok istiyorum :-)

6 Haziran 2014 Cuma

Hoşgeldiiiiiinnnnnnnn

Sabah uyanınca "günaydın" değil "hoşgeldin" diyorum çocuklarıma gözbebeklerime işlemiş tebessümümle
Onlar da gülümsüyor ve "merhaba" diyor
Gün öyle ayıyor bizim evde, sevdaların buluşması ve yaşama yeniden başlamanın habercisi sabahlarda.
*





Gece gözüm akreple yelkovanda. Saat geceyarısını geçmek üzere..ha buluştular ha buluşacaklar. Bir kalp çarpıntısı tuttu amansız, nasıl heyecan sanki  pencereden içeri minik kanatlı periler doluşacak sanki tüm unutanlar mahçup gülümsemeleri ile kapımdan girecek sanki kalbim tüm kırılmışlıklarını unutma gücünü bulacak o an...sanki bir mucize olacak bana ait olan.

Gün devrini tamamladı.Artık 06.06.2014. Ne dilerdim gerçek olacağını bilsem diye düşündüm. Önce telaşa sevdiklerime sağlık, ülkeme iyilik, ihtiyacı olanlara yardım,hastalara şifa diye geçit yaptı sorumluluklu temenniler. Bu da haksızlık ha. Gönlünün özgür çılgın düşünceleri önce sorumluluk ve korku dolu garantici dileklerin ardında geliyor. Kötü yetiştirildik bir bakıma. Sormak lazım , bencillik insanın kendisine haksızlık etmemesi mi diye.

Yer mavi gök mavi bir kumsalda ama dağlardan uzak olmayan bir arada kitaplarımla olmak isterdim. Kocaman yolcu vapurlarında uyandığımda  mavinde bir nokta olmuş herkesin mutlu ve iyi olduğunu bilerek özgür ve hafif bir yürekle şarkı söylemek isterdim. Mutluluğumun, ancak tüm sevdiklerimin iyi ve esen olması ile tamamlanabileceğini bilir tüm sevdiklerimin mutlu ve esen olmalarını dilerdim.

Eskiden, çok eskiden dümdüz kumsallardı nefes alamadan baktığım. Oysa şimdi illaki bir dağ olsun istiyorum sırtımı dayadığım. Eskiden bana gelen yollar bataklıktan geçsin, kimse yol bulamasın isterdim. Şimdi ise hayallerimde çocuklarım için neşeli patikalar var evime ulaşan . Önceden mevsim hazandı hep kendimi bulduğum o evde, artık her mevsimin tadı var kavuşmak gibi özleminde.

Neyse, rengi mavi tadı karamel boyu boyumca bir yeni yaş diledim kendime.
Dostlarımla
Dostlarımla..ve bir de adını kendime sakladıklarımla.

2 Haziran 2014 Pazartesi

Çirkin Ördek Yavrusu

Karnımı ağrıtan bir neşe var bugün içimde. Boğazım şiş, tek derdim iş..dertleri sorunları kulak ardı etmek değil, aldırmamak da değil ama felaket derecede barışmak onlarla kabullenmek belki de. Zuhal Olcay'ın bir şarkısı vardı "yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin" diyordu. Belki de idrakine vardığım, en azından bugün baş edebildiğim şey bu yaşamak zorunda olduğum beraberliklerim. İşsizlik, göbüşüm, özlemler,hüzünler..sonra özlemler daha çok özlemler filan.

Yeni şeyler giymeyi herkes sever ama ben hafif rengi kaçmış kadife pantolonlar, bir tarafı aşınmış pabuçlar giydiğimde eski bir dostumla birlikteymişimcesine aşinalığın huzurunu hissder , daha bir  keyiflenirim. Bugün de rengi solmuş lacivert pantolonum ve "erkek ayakkabısı gibi bu ne fazla sade ve hiç topuğu yok" eleştirilerine maruz kalsa da çok sevdiğim, burnu aşınmış pabucumu giydim ve yollara düştüm. Canımı sıkan herkese gülümsedim kızmak yerine. Canımı sıkan herkes diyorum çünkü satırlarımda her ne kadar gülümsesem de aslında dünyanın en kuralcı en huysuz insanı olduğumu biliyorum içten içe. Kırmızı ışıkta caddeye atlayan adamlara, yaz sıcağında bermuda şort giyen adamlarının yanında burnunu bile örtmüş kadınlara, sokağa çöp atan teyzelere,annesine yalan söylediğini övünerek anlatan ergenlere, otobüste bacaklarının yayıp oturan gençlere...oo-hoooo liste uzar gider.Amma bugün gönlümün huzurlu denizine kızgın lav sularının  dökülmesine izin vermedim. 

Kısa yürüyüşlerle bezedim günümü. Vitrin camlarında göbüşüme değil gözlerime baktım ve bu küçük hile beni hayli neşelendirdi.Küçük çocukları sevdim, İETT durağında kaldırımlara oturmuş bir grup kadının bağıra çağıra konuşmalarına öfkelenecekken bana hatırlattıkları bazı çocukluk anılarına güldüm (yaşıyorsa Allah selamet versin Mürüvvet Teyze'ye ayyy) annesini üzen,annesini üzmemek için sıkıntısı gözlerinden aksa da sessizce oturan çocuklara baktım. Hepsinde benden bir şeyler vardı. Hepsini çok sevdim.

Güzel günler değil yaşadıklarım ama berbat olarak nitelemek de gerçekten alırken ayrı verirken ayrı keyif aldığım onca nefese haksızlık olur. Sebebi var ki yaşıyorum, öğrenmem gereken şey her neyse daha fazla canım yanmadan öğrenmiş olmayı diledim bugün kendim için. 

Yaşanmamış günlerin umudu içimde kirlenmedi..sanırım her şeye rağmen gülümseyebilmeyi biraz da buna borçluyum.



Nehir'in mezuniyet balosundan bahsetmiş miydim? Onun Kalemiti Ceyn'den prensese dönüştüğü o geceden? Saçının her telinin ayrı zarafetle salındığı, haylaz gülümsemesine karışan mahçup tebessümün kızıma ne kadar yakıştığı, 3-4 saat çılgınca dans ettikleri geceden mini kürküyle ayrılırken benim elimi tutmak yerine babasının koluna girdiğini filan? 

Yüzlerce yıl yaşamalıyım ben onların her anını gözetebilmek, yaşamımı onların var oluşlarıyla taçlandırmak, varlığımı onların varlığında yok sayabilmek için yüzlerce yıl yaşamalıyım.

Heyyyyy!!!
Günler sürprizlerle dolu..her yarın başka bir çirkin ördek yavrusu...

Her şey çok güzel olacak :-)