Beyaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beyaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2020 Pazar

18.038. Günde

 


50 yaşıma gelmek üzere olduğumu fark ettim her zamanki şaşkınlığımla.

"Sen hiç değişmiyorsun valla Kadriye" diyen arkadaşım yüzündendi dikkatle aynaya bakışım.

Şakaklarımdaki beyazlara gülümseyerek merhaba deyişim, insanların bunu neden dert ettiğini anlayamayışımdı afallayışım. Büyü gibi..öyle güzellerdi ki ışıl ışıl bembeyazlıkları

Şu kozmetik mağazalarının indirimlerine bir göz atayım da kırmızı rujumdan daha kırmızısını üretmişlerse alayım diye gittiğimde "anti aging" kremleri tıkıştırmaya çalışmalarındaki ısrarla daha bir dikkatle bakmıştım aynaya. Onların bende gördüklerini aynada göremeyişim nedeniyleydi şaşkınlığım.

Lise yıllarında annem 40'lı yaşlarını henüz geçmiş iken "ibre 50'ye döndü" dediğinde ona nasıl hayran olduğumu, neredeyse yarım yüzyıl yaşamanın ve onca yılın görmüşlüğünün ne saygın bir şey olacağını düşündüğümü hatırlıyorum.

O yıllarda anneme lila rengi bir hırka aldığımı ve belki Trabzon'da yaşamanın getirdiği bir sakınımla "kaç yaşında kadınım, ben bunu nasıl giyeyim " dediğini hatırlıyorum.


Yaşlanınca giyemeceğimi sandığım lila rengine ve üzerine çok yakıştığına gönülden inandığım yangın kırmızısı rujuma doymak için yaşadığım yılları iyi değerlendirdiğime inanıyorum :-)

Üniversitenin pilav gününe gittiğimizde makam-mevki ya da iyiyaşantısını  masaya yatıran tüm arkadaşlarımı dinledikten sonra sakince "halen yakın gözlüğüm olmadan okuyorum ve halen saçlarımı hiç boyatmadım" dediğim için aldığım onlarca "Allah belanı versin Kadriye" hayatımdaki güzel ödüllerimdendir.

50 yaşıma çok az kalmış.

18.038 gündür yaşıyormuşum.


Olayı memnuniyetle abartırsak 

49yıl
592ay
2,576hafta
432,912saat
25,974,720dakika
1,558,483,200saniye

Yarım yüzyıl neredeyse. Müthiş değil mi?

Saçlarımı hiç boyamayacağım...Arada bir kına yeterince güzel.


Kırışıklıkları da dert filan etmedim, edeceğimi de sanmıyorum.

Güzelim ben böyle. Yaşlanıyorum çünkü yaşıyorum ve sağlık sorunu olmadıkça bir şikayetim yok.

Fidan gibi görünen 150 yıllık çam ağacını kim sever?


Doğa, insan resimlerindeki gibi sadece düz çizgilerden oluşsa ne yapardık?

En güzel görüntüyü bile verse fotoğraflarda filtre kullanıldığında değeri düşmüyor mu gözümüzde?

Beyler kel-göbekli-kıllı bacakları ile gezdiğinde artık aşık olmuyor muyuz onlara?


Hani diyeceğim o ki herkes mutlu olduğu şekilde yaşasın ve kendini nasıl iyi hissediyorsa varsın onu yapsın ama neredeyse yarım yüzyıldır yaşayan ulu ben,mutluyum yıllarımdan ve yıllarımın bana getirdiklerinden.

En sona sevdiğim ve günün anlamına uygun şarkıyı sizinle paylaşmak kaldı dostlar

Mutlu Pazar'lar ola.
Kalın sağlıcakla.






14 Haziran 2016 Salı

Yalan


Yalan söylemek kolaydı.
Aklım hızlı çalışır, ağzım iyi laf yapardı.
Hatta eğlenceliydi bile diyebilirim.
Sorunsuz dertsiz bir hayat, arkadaşların arasında makbul kişi, annenin kurallarına aldırmak zorunda olmayan özgür ergen oluyordun.
Öyle böyle düz yalan değil ha..dantel gibi işliyordum her yalanı.


Sonra annem, kapadı kilitledi ona açılan yalan kapısını.
Asla beni yakalayamaz diye keyifle gezinirken  kendime ait dünyamın zenginliğinde "sana güveniyorum" deyiverdi.
Hatta daha da kötüsü ..gerçekten güvendi.
16 yaşında üniversiteyi kazanınca ben, tüm dünyayı karşısına almak pahasına beni tek başıma İstanbul'a yolladı okumaya. O uçarı sınır tanımaz halimi hiç bilmezmişcesine gözlerimin içine baktı, "yapılır mı hiç olur mu" diyen herkese sırtını dönüp kendini onlarla benim arama duvar etti ve "ben kızıma güveniyorum" dedi.

Nasıl aldatırdım onu artık.
Bir daha yalan söyleyemedim, yalan söyleyemeyince onu üzecek ya da kurallarını yıkacak bir şey de yapamadım.


Hiç unutmam, her neyse zoru dayım annemi arayıp "yurda gittim gece vakti Kadriye yoktu, odasına birini yolladım o gece gelmemiş" demişti. NŞA ortalığı ayağa kaldırıp benim hayatımı  karalara çalacak bu ithama karşılık annem sakince "yapsa bana söylerdi, Kadriye'ye güveniyorum" deyivermişti. 

Ah ne kapak olmuştu dayıma, halen zevkle anıyorum olayı.

Yalanın kapısı böyle kapatılırmış meğer!

Yetişkin hayatımda yalan ,ilk gençlik yıllarındaki kadar değilse de yer bulan bir şeydi. Ufaktı tefekti,beyazdı pembeydi ama vardı. Dik yokuşları çıkmak yerine kenardan dolaşmamı sağlıyordu.

Sonra takvim yaprağında o yazıyı gördüm.

"Siz" diyordu "asıl korkmanız gerekenden korkmaz yalan söylersiniz"
Klasik tepkim "ne diyo len buuu" oldu.
Sonra anladım.
Asıl sakınılması gereken Allah iken, sevgisini muhafaza edip öfkesinden kaçınmak gereken Allah iken Ayşe Fatma, Ahmet Mehmet'in sevgisi veya korkusu nedeniyle yalan söylüyordum .
Güldüm körlüğüme.
Sonra bir daha hiç alan söylemedim...değil tabii nihayetinde etten kemikten insanım bazen  ama çok çok çok çok bazen ve kesinlikle minnacık yalan söylediğim olmuştur ama gerçekten onca yılın alışkanlığını bir yana koydum ve canım yansa da kaybetsem de üzülsem de korksam da doğruyu söyledim.

Sanırım,Nehir'in dediği gibi "doğruyu söylemeden ama yalan da söylemeden" konuşmayı öğrendim bu süreçte.

Misal, Nehir oyalandığı için , kahvaltı keyfi yaptığı için okula geç kaldı.
"Anne bana yalan söylemeden ama  öğretmenimin de kızmayacağı şekilde ne diyebilirim" diye  sorar mesela.
"Öğretmenine doğruyu söyle ve gecikmenin, annen ile senin güne başlama zamanlamanızın bu sabahki öncelik uyuşmazlığından kaynaklandığını söyle" diyebilirim mesela.

Hesse'in Demian'ında mıydı? İnsan en çok kendinde olana kızar diyordu. Birinde en çok kızdığınız şeyin aslında sizin içinizde olan olduğundan bahsediyordu.


Affetmediğim 1-2 şeyden biri ama ilkidir yalan.
Hoşgörü sınırı ummanı aşmış birine yani bendenize söylenen yalanı asla affetmedim.
İş yerinde de sıkça yinelediğim bir şeydir sakın yalan söylemeyin, affedemem diye.

Çocuklarıma da doğruyu söyleyip dürüst yaşayacak kadar güçlü olmalarını salık veriyorum ve onlara sıkça "size güveniyorum" sözcüklerini yineliyorum.

Sizin başkasında en kızdığınız şey ne sorusu, kendinizle dürüstçe yüzleşmeye hazır mısınız sorusu ile eş değer.

Sevgiyle Kalın...

28 Ağustos 2015 Cuma

Tesadüf Yoktur... Doğru Dileklerin Zamanlanmış Kabulü Vardır

Selam,

Bugün posta kutumda bir kanadı mavi bir kanadı beyaz güzel bir kuş buldum.
İsmi "Alev"
Şu, saçma sapan yön tabelası olmayan 4 yol ağızlarından birinde oturmuş ne yapacağımı bilmeksizin çevreme bakınırken oradan geçiyordu.
Bir gün, bilmeden ona bir anımla dokunduğumu söyledi.
Bilmeden o da bana dokundu yol gösterici olarak o an

Sonra, aşağıdaki şarkıyı hediye etti bana

Ama ben bunu ve bugünü ÇOK sevdimmmmmmmm


27 Şubat 2015 Cuma

Mavi Kuş







Paragrafı dikkatlice okuyun ve ilk aklınıza gelen yanıtı verin.

Bir gün bir mavi kuş aniden camınızdan içeri giriyor ve dışarıya çıkamıyor. Bu yolunu şaşırmış kuşta sizi çeken bie şey var ve onu beslemeye karar veriyorsunuz. Ama ertesi gün kuşun rengi sizi şaşkınlığa düşürerek maviden sarıya dönüşüyor! Bu özel kuş ertesi gün yine renk değiştiriyor. Üçüncü günün sabahında parlak bir kırmızı ve dördüncü gün tamamen siyah oluyor.
Beşinci gün uyandığınızda kuşun rengi nedir? 1 - Renk değiştirmiyor, siyah kalıyor. 2 - İlk rengi olan maviye dönüyor. 3 - Beyaz oluyor. 4 - Altın rengi oluyor. 






Psikolojik çözümleme:

Uçup odanıza giren kuş, iyi bir şans sembolü gibi görünmektedir. Ama aniden renk değiştirerek bu mutluluğun uzun sürmeyeceği konusunda endişelenmenize neden olur. Bu duruma verdiğiniz tepki gerçek hayattaki zorluklara ve belirsizliklere vereceğiniz tepkileri gösterir.

Kuşun renk değiştirmediğini siyah kaldığını söyleyenler karamsarlardır: Durum bir kez kötüye gidince bir daha asla düzelmeyeceğini ve daima öyle kalacağını mı düşünüyorsunuz? Belki de şöyle düşünmeye çalışmalısınız: Eğer bu en kötü durumsa o zaman daha kötüye gidemez. Unutmayın hiç dinmeyen yağmur yoktur ve en karanlık gecenin sabahında bile mutlaka güneş doğar.
Kuşun yeniden maviye döndüğünü söyleyenler iyimserlerdir: Hayatın iyi ve kötünün bir karışımı olduğuna inanıyorsunuz ve gerçekle savaşmakla bir şey elde edilemeyeceğini biliyorsunuz. Şanssızlığı, soğukkanlılıkla kabulleniyorsunuz ve olayları strese ya da endişeye kapılmadan kendi akışına bırakıyorsunuz. Bu da size şanssızlığın dalgalarında sürüklenmek yerine onlarla birlikte yol almayı sağlıyor.
Kuşun beyaza döndüğünü söyleyenler baskı altında sakin ve kararlı davranabilenlerdir: En kötü zamanlarda bile kaygılanmakla ya da kararsızlıkla zaman kaybetmiyorsunuz. Eğer durum çok kötüleşirse o zaman gereksiz bir üzüntünün bataklığına gömülmeden kayıplarınızı bir kenara atıp amacınız için kendinize yeni bir yol seçiyorsunuz. Bu iradeli tutumunuz, işlerinizin hep yolunda gitmesini sağlıyor.
Kuşun altın rengine döndüğünü söyleyenler korkusuzlardır: Siz baskının anlamını bilmiyorsunuz. Size göre her kötü durum bir fırsat. Napolyon ile kıyaslanabilirsiniz; kendisi demiş ki; “... imkansız: Bu sözcük Fransızca değildir.” Ancak sonsuz güveninizin sizi gafil avlamasına izin vermeyin. Korkusuz ile çılgın arasındaki çizgi çok incedir.
KAYNAK: http://www.cnnturk.com/fotogaleri/yasam/mavi-kus-testi-ile-kisiliginizi-test-edin?page=8#photo

Ben neyi mi seçtim?
Tereddütsüz, hemen "altın rengi " dedim.
İnce çizgileri bilmezliğin aymazlığında mutlu mesut :))



15 Ocak 2015 Perşembe

Mavi Bilye



Mesleki eğitim seminerlerinden birinde, yine aynı şeyleri dinlemekten yılmış biri olarak oturuyordum.Değişiklik olsun diye bazen, ukalalık edeyim, çıkayım adamın lafını ben tamamlayayım istiyordum.

Mesleğim Tanıtım ve Halkla İlişkiler Uzmanı. İş yeri belli. Alan belli..e ama senelerdir aynı konuda seminer verecek adam çağırılmaz ki. Biraz da farklı destekler, farklı bakış açıları,farklı bilgilerle tamamlanmak lazım di mi?

Neyse, kadere isyan yaşlarım geçmiş, "he he" diyerek bildiğimi okuma yaşlarındaydım. Seminerde arkalarda bir koltuk buldum,bacak bacak üstüne attım ve heybemden kitabımı çıkarttım. Kitabımla haşır neşir olacağım en az bir saatin keyfine yoğunlaştım.

Arada bir gülüşmelerin neden olduğu kulak kabartmalarım haricinde farkında bile değildim bir seminerde olduğumu. 

Öyle okuyorum ben;bu dünyadan kopuk, kitabın içinde yaşayarak.

Sonra sessizlik kulağımı tırmaladı. Salonda alışkın olmadığım bir suskunluk vardı.Toparlanarak diğeldim. Konuşmacı didaktiklikten uzak tonlama ile bir şey anlatıyordu.

Off nasılsa biliyorumdur ön yargısına yenik düşmediğim için şükrettiğim anlardan biri o işte. Anlattığı şey, ömür boyu hayata ve olaylara bakış açımı değiştirdi ; çünkü haklı olduğunu biliyordum ve ona inandım.


Anlattığı şey, yarınlarda vazgeçmeyişimdi, umudun matematiksel tanımıydı.

"Her şeyi bildiğinizi düşünebilirsiniz,en basit sorularda en büyük yanılgılar gizlidir aslında" diyordu hoca."Şimdi size bir soru soracağım."

-Bir torbada bilyeler var.20 tane. 3 beyaz,3 siyah,5 pembe,4 yeşil,2 sarı,2 turuncu,1 mavi. Elinizi daldırıyorsunuz ve çekiyorsunuz. Maviyi bulma ihtimaliniz nedir.


Salonda mırıltılar yükseldi ve bir saniye önce bir saniye sonrasında aynı cevabı yüksek sesle söyleyenlerin sesi ortamı doldurdu:

- yirmide bir hocam
-yüzde on hocam
-hiç şansınız yok hocam


Hoca, tebessümü sakin salona bakıyordu.

-Bilemediniz..dedi. Şansım %50

-Nasıl yaaa diye isyankar sesler yükseldi.


Hoca yine gülümsüyordu

-O bilye ya mavidir , ya değildir. Şansınız her zaman %50 'dir. şansınızı zihninizde azaltan, umutsuzluğu yaratan her zaman sadece sizsiniz.


Ne elimi torbaya daldırmaktan korkarım, ne ya olmazsalar dert olur gönlüme.
Ne zaman umutsuzluğa kapılacak olsam, mavi bilyenin sıcaklığı vurur elime



23 Mayıs 2014 Cuma

Beyaz Bilye

Heeeyyy tüm keçiler...herkes kendi sürüsüne dönsün
Tilkiler, kuyruğunuzu birbirinize değdirmeden çekilin gidin başımdan
Çıkamadım bu işin içinden
Dostlar, tutuverin ellerimden bulutlara binip özgürce gideceğim ben.

Selam, anlatacak o kadar çok şey yaşanmış o kadar fazla duygu ve eylem var ki neyi anlasam neyi hissetsem şaşırdım. Bungee Jumping yapıyorum isteğim dışında ve biri elinde makasla  ipin başında bekliyor..çakıldım çakılacam.Hissiyat bu. Hissiyat bu iken içimdeki deli derviş "a-maaan" diyor "salla gitsin.İçen öldü de içmeyen ölmedi mi?"

O seminerde bozuldu ayarım önce. Mesleki seminerlerden biriydi. Bir torbada 10 bilye var.Bir beyaz bir siyah  üç yeşil iki mavi iki kırmızı  bir mor var. Beyazı çekme şansınız nedir?..Herkes "yüzde on" dedi. Hoca güldü."Hayır, %50 dir" dedi.

Çektiğiniz bilye ya beyazdır..ya da değil.


Bu aklımı düşüncelerimi allakbullak etti. Salak gibi hissettim kendimi ki muhtemelen aslıma ulamıştım bi nebze de olsa :-) Boşuna uğraşıyordum detaylarla. Denemeli ve inanmalıydım, ayrıntıların yorucu olumsuzluğuna arkamı dönmeli güneş batarken ayı ay giderken güneşi kucaklamalı tüm olasılıklara kapımı açık tutmalı idim ama umut her zaman sandığımdan çok daha fazla benimdi artık.

Haberlerin akışı  pek iç açıcı değil ülkemde akliselim olanlar için. Yine de elimi torbaya daldırıp beyaz bilyeyi çekmeyi deneyeceğim biliyorum.  Çocuklarım geleceğim gelecekleri geçmiş hayallerim..hepsi bir beyaz bilye artık vazgeçemeyeceğim .

İnsan rüya görmek için uyurmuş. Hayallerim önemli benim için gerçeklerim kadar önemli.Onlar beni renklendiren onlar bugün üzerimize yağan paslı puslu havayı neşeli bir kahkahanın nefesi ile geri püskürten. Hayal dünyasında yaşamak değil bahsettiğim, hayal kurmak ve onlara inanmak.

Şimdi hayallerim kalbimi hızlı çarptıran, şimdi şarkılar çok eski yıllarda dinleyip unuttuğum şeyleri hatırlatan. Keçilerim ve tilkilerim ; bana izin verin olmak zorunda olduğumdan olmak istediğime yol yakın.



Karman çorman anlattığım zaman fırtınalı havada denize girmişim ve yağmur yağıyor gibi hissettiğim zamanlar aslında. Neşeli, korkulu,kararlı ve kırgın.


benim adım ebruli biraz gerçek biraz rüya