Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2019 Pazartesi

Eylül Ayrılığı






Yaaa işte böyle, bir varmış bir yokmuş misali uçup gidiyor zaman. 
Bugüne ait her şeyi dünün anıları ile yaşamak oldu bana kalan.

O gün, nikaha gittiğimiz gün gibiydi Özer ile benim için. İkimiz arasında sözsüz bir anlaşma. O kadar olması gereken şekildeydi ki her şey..o kadar  işte.Tren garına gittik ve ayrılık başladı.

Selin artık  yurtta kalan bi kıvırcık keçi. Musmutlu. Ben bilirim o  yatağına uzandığında, anne-babanın onayıyla evden ayrılmanın verdiği huzurun ve özgürlük hissinin  iliklere işleyişini. Penceresinin ardında tıpkı benim yurt odamdaki gibi bir tatlı ağaç ve onun   sevecen fısıldamaları var. 

Ankara havası da bir tuhaf canım. Ağzımız dilimiz kurudu. Eski iş yerimden  nazik bir beyfendi  gönüllü şoförlük yaptı bize. Bilmediğim Ankara'da gitmediğim yer kalmadı sanki. Hiç bir eksiğini bırakmadım. Oh, şükür.Alışverişi de tamamladım, gezdirip tozdurmayı da. Odasını temizlediğimde ellerimin ve kafamın nasıl da yurt işleyişine alışkın çalıştığını görmek güldürdü bile beni. Nevresimini sererken  negzel bişiler seçmişiz diye tebrik ettik kendimizi. Ben güldükçe o  coştu, ben heveslenip beğenilerimi dile getirdikçe o  ışıldadı.

Marmara İletişim Harbiye'nin arka sokaklarında bi yerde idi. Kampüs hayatını  Hacettepe'de görmüş oldum . Ne şahane bi yer burası böyle dedim. Kızım sen burda çok mutlu olacan dedim. Hay Allah  yürü yürü bitmiyo dedim. Fakültelerin hepsinin önünden geçtik nerdeyse, ben burayı özlerim dedim.  Ben dedikçe o mutlu oldu, o mutlu oldukça ben yürüdüm gezdim.

O  anlamayı öğrendi ben susmayı. "Sırtına bi hırka al" larımı yuttum, " çok tuz ekiyorsun"larımı yuttum, "cam açık uyuma gecesi serin sabahı ayaz buranın"larımı yuttum. Ona ait dünyada misafirdim, saygı gösterdim sustum.

Odasının  manzarası bi güzel bi güzel. Burayı her mevsim görebilecek olman ne büyük bi ayrıcalık, ne anılar biriktireceksin kim birilir dedim heyecanla. Güzel gözleri  çam ağaçlarını karlı hayal etti ve neşeyle parladı, gördüm.

Kütüphanesini, yemekhanesini ,kedilerini,meyva ağaçlarını gezdik. Kampüs için de yemek yedik. Eskiden "abi" dediği oğlanların ona abice bakmadığını fark edip içimden fırlayan cinleri bastırmakla uğraştım bi süre. Ya hepsi ikizler burcuydu kampüsteki genç hanımların, ya hepsi ikizlerini öne çıkartmak için büyük bir cesaret ve özen ile donanmışlardı bilemedim. Ice Americano ve hamburger takıldım tansiyonum sana emanet Allah'ım diye diye.

Sonra, deterjan-su-yeşil çay filan aldık odasına taşıdık işte son gün. Ben gideyim artık kızım dedim  onun "annem  gitse" diye istemesinden evvel davranmayı önemseyerek. Tereddüt etti. "Sen bilirsin" dedi. Öptüm neşeyle sarıldım. "Senle gurur duyuyorum, seni çok seviyorum kızım " dedim. "Ben de seni çok seviyorum " dedi. Kampüste utandırmayacak kadar kısa sarıldım.

Sonra ayrıldık. O yurduna doğru yürümeye başladı, ben iki adım attım arkama dönüp baktım. Bakmasam iyiydi ya..yapamadım. Bir an o da bakacak gibi oldu ama bakmadı. Aferin kızıma, yolu belliydi ;durmadı.

Sonra   gece yarısına  otobüs bileti alıp İstanbul'a eve geldim.Günlerce uyumamaktan  bitkin düşmüş bedeni,     onca ağır hüznü içine gömdüğüm ruhu  yatağıma serdim.  

Dedim ya… Eylüldü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimin…

10 Eylül 2019 Salı

06


Tanıştığımızda randevu almamıştı.






Tamamen başka ve dopdolu bir programı izinsiz, kat'i şekilde ikiye böldü.

Pek de seçim şansım yoktu, kabulleniverdim hayatıma yaptığı radikal değişimleri.

Sonra onsuz yapamaz hale geldim. Tam bir vurgundu benimkisi.  Kendimi tanıyamaz hale geldim ve bu köle olma özgürlüğümü kimselere sorgulatmıyordum.

Şimdi beni terk ediyor.


"Dönecem valla aaa ne var bu kadar büyüttün" diye feryat figan halde ama ben biliyorum ki  gidiş o gidiştir. 1 uğrar 2 uğrar..sonrasında yok artık. Yatağı boş, tabağı hep temiz.


Banyo sonrası  pembe yanaklarını koklamak yokkk.

Kara gözlerinin masum denizinde  gezinmek yokkk ...

Saçının her bir buklesine bakıp onu her gün bir kez daha çok varlığını bildiğin her şeyden çok sevip hayran olmak yokkkk....



Bi sürü yok'um oldu onun bi sürü var'ları olsun diye.

Daha evvel de demiştim. Annelik dünyanın en b.ktan ve harika makamı diye.
Tezatlar denizinde küllerinizden doğuyorsunuz habire.


Bekle kızımı Ankara....bir üniversiteli geliyor.


16 Mayıs 2017 Salı

Epi Topu 1.5 Gündü Aslında


Selin benim büyük kızım. Tahsil hayatının ipleri elimden kaçalı çok oldu. Ne girdiği sınavları, ne idealindeki okulları,ne ders programını anlamıyorum bir süredir. Ucundan accık modundayım kısacası. Zaten veli toplantısında hocaları yabancı olduğu ve herkes ingilizce konuştuğu için görüşmelere Selin ile girmek zorunda olalı gönlümce bi hoca da yolamadım. Yine de ısrar ve istikrar ile gidiyorum veli toplantılarına.

Neyse, hatun bir sınava girecekmiş ama başvurduğunda İstanbul kontenjanı  dolduğu için Ankara'da girmesi gerekti.

Çocuğun hedefleri hayalleri var bu bu en öneli basamaklardan biri ..nasıl hayır diyeyim?



Ankara nedir biliyor musunuz?
Ankara bildik bilinmezler şehri benim için.
Ankara'yı bilmem ben.
Çocukken annem babam , bir çift mavi gözün gözüyle aşıladığı  vatan aşkını pekiştirmek için Anıtkabir'e götürmüştü beni. Küçüktüm ama bugünün büyüklerinden daha iyi çalışıyordu  kafam. Başımı kaldırıp Atatürk'ün gözleri kadar mavi göğe özgürce bakışımı, şık bir döpiyes giymiş olan annemin özgürlüğünü, iyi eğitim ve işe sahip babamın tebessümünü ona borçlu olduğumuzu  bilir, adının üstüne toz kondurmazdım.

Bak yine cin çıktı tepeme...neyse, sakin.

İkinci Ankara'ya gidişim daha alem. Sanal ortamda tanıştığım ama hayatımda "ya o olmasaydı" diyeceğim kadar ışığını ,yaşamını,varlığını çok sevdiğim Sebuş'uma gittim bir çocuk elimde bir çocuk kucağımda belimde. İlk kez yüzyüze görüşmek, sarılmak,konuşmak,çocuklarımızın kaynaşması şahaneydi.

Hiç sevmedim Ankara'yı. Birincisi deniz yok,ikincisi becerseler binalara bile kravat takacaklar. Sebuş'ta kaldım, sonra döndüm.

Şimdi Ankara'ya Selin ile giderken hem şehri bilmemenin, hem mesafeleri kestirememenin sancısı içime oturdu. Bir de şaka maka çocuk üniversite sınavına girecek.

"es ey ti" yani namı diğer SAT sınavına girdi Selin. O ne diye sorana http://sat-sinavi.com/sat-nedir linkini yollayıveriyorum. Ben de öğrenmeye çalışanlardanım çünkü.

Ankara'ya indik, yeğenlerimin tarifleri ile Sebuş ve Aliye'min anlatımları ile zor şer gideceğimiz yeri bulduk. TRT misafirhanesi deyince kelli felli bişi bekledim yalan yok. Orayı kısaca "80'ler dizisi burada da çekilebilirmiş" diyen kızımın cümleleri ile özetleyeyim. Yazık. Milyarlarca bütçesi olan Kurum'un bu kadar döküntü bu kadar sönük bu kadar eski bir misafirhanesi olsun..vallahi çok yazık. 

Gideceğimiz yer TED Koleji. Yakınmış misafirhaneye. Sabah kahvaltısı sonrası açlık, günlerin biriken yorgunluğu, nasıl gideceğiz yetişiriz di mi vb onlarca soru stresi bizi bitirdi. Selin ile serildik ve saatlerce uyuduk.Yorgunluk öyle böyle değil, ciddi salladı bizi. Akşam için  lokalde yer ayırttık ve yeğenimin gelmesi, iki kuzenin birbirini rahatlatmasını kararlaştırdık. Ağır yemesin, erken saatte yesin (zaten açlıktan ölmek üzereydik) ,banyo alıp erkenden uyusun istedim. Sabahın köründe gireceği sınav bildiğin üniversite sınavı ve çok önemli.

Derken Aliye aradı. Onun minik Defne'sini hep resimlerde gördüm, Aliye'yi de öyle. Sude diye bi kızı var, onu  ayrı merak ediyorum. Aliye gelip sizi alayım deyince "peki" dedik Selin ile. O da sürpriz yapıp bizi Sebuş'un evine götürdü. Aliye ve Sebuş yakın dost olduklarından ben Sebuş'u da göreceğimi anlamıştım ama evinde değil restaurantta görüşürüz sanmıştım. Ev kısmı  hakikatten sürpriz oldu.

Sebuş'umu  yine görmek,  bildiğiniz gün ışığını kucaklamak gibi. Evi ise el emeği muhteşemliklerle dolu. Tablo gibi bir ev. Hadi burda anlatmıyayım, nefis bir sofra ile karşıladı bizi. O ailenin her bireyini sevmek için ayrı sebep bulabiliyor insan. Güzel insanlar, güzel kalpli insanlar.

 Aliye beni daha iyi zamanlarımda görsün isterdim. Ben ise onu umduğum gibi buldum. Zaten severdim ve zaten iyi  düşünürdüm, daha da iyi oldu onun hakkında her şey. Defne ise hayallerimin ötesindeymiş onu öğrendim.Şeytan tüyünün sözlük anlamı gibi bir çocuk. Sude 'yi 20 yaşında bir kere daha görmeyi kesinlikle istiyorum-o ne olacak o..çok akıllı.

Gerginlik ve yorgunluk  ağzını bıçak açmayan bi ben ile tanıştırdı onları. Böyle olsun istemezdim.   Belki de bu yüzden sürprizleri sevmiyorum aslında. Bir dahakine daha iyi günlerde görüşmeyi dileyip ayrıldım akşam oradan. Tabii ki Sebuş yine de bağrına bsatı beni ve tabii ki Aliye sen ne suratsız şeysin demedi ama ben üzüldüm. Sonra Aliye yine  hiç mızıkdanmadan binlerce kilometre yolu gerisingeri gidip bizi TRT misafirhanesine bıraktı. Direksiyonlu bi melek o.

Sabah  misafirhaneden çıkışımızı yapıp  sınav yerine gittik. Selin güç kalkınca ben yeniden panikledim. Ya uyanamazsa , ya  ayamazsa moduna geçiverdim.Taksi ile 10 dakikada TED Kolejine  varınca  büyük ölçüde sakinleştim ama TED Koleji bildiğiniz dağ başını duman almış biz de oraya kolej kurmuşuz modeli bir yer. Nasıl döneceğim diye düşünmeye başladım bu sefer de. Derken eski yıllardan bir dostum  sabah sabah sırf beni görebilmek için oraya geldi eksik olmasın. Sahiden eksik olmasın dostlar hayatımızdan.Selin sınava girdi. Ben etrafımda bi tane türkçe konuşan olmayan ortamda kitabıma sarıldım dostum gelene kadar. Sonra o bana bir iyilik daha yaptı ve yeğenlerimi de alıp getirdi sınav yerine. Selin saatler süren sınavdan çıkana kadar oturup lak lak ettik. Nakit geçmiyormuş 50 kuruşluk çayı bile kredi kartı ile aldık. Okula ve gelenlere baktım da, eğitimde eşitlik sizlere ömür. Kemikleri bile çürümüş yani. Yazık bu memlekete bu  çocuklara yazık yemin ediyorum

Bak yine cin çıktı tepeme!

Selin sınavdan en geç çıkanlardan biri oldu. Kuzenlerini görünce solmuş yanacıklarına taze tatlı bir pembelik yayıldı.


 Atakan'ın yani ablamın  oğlunun (en sevdiğim yeğenim) tavsiyesi ile ömrümce gittiğm en güzel yerler sıralamasında ilk 3'e girecek bir restauranta gittik ve aman Allah'ım,  utanılası derecede çok yedik. 


Dostum ve arabası emrimize amade olduğundan havaalanına nasıl yetişeceğiz kaygısını da unuttuk. Sonra yeğenlerimden ayrıldık, havaalanına döndük. Sonra da İstanbul.

Yani bir Cuma sabahından bir Cumartesi akşamına olanı anlattım sizlere.

Plakasını alamadım desem yeri. Öyle serildik yani...o yorgunluk o stres (ki normalde hakkkatten rahat biriyim en) beni öldürdü
İyi ki yaşadık :-)


23 Kasım 2014 Pazar

Goncagül


Goncagül ailemize katılan ilk torun. Abimin kızı . 

Abim, eşinin bebek beklediğini öğrendiğinde dağlara taşlara Goncagül yazmış ve bir kızı olması için bildiği tüm duaları etmişti.Allah da duaları kabul etti.


Soldaki Goncagül,kucağımda Atakan,sağdaki Mert..ilk 3 yeğen
Onun doğumunu öğrendiğimde Bursa'daki yazlığımızdaydım. 

Bebek doğdu haberini alınca sevinebilmek için  gayret gösterdimse de pek çok sevdiğim yengemin durumu hakkında endişe ağır basmıştı. Onun da iyi olduğunu öğrenince çalsın sazlar oynasın halalar modunda çığlık çığlığa döktürdüm neşemi,sevincimi.


Abim ve yengem kumral.Goncagül bakır saçlı beyaz tenli ,masallarda prensesleri çizerler ya bebekken;  gül goncası dudakları ile aynen öyle inanılmaz tatlı bir bebekti. Hem baba hem anne tarafından ailelerin ilk torunu olunca ve aileler Karadenizli olunca garibim ilgi,sevgi denizinde boğuldu. Yaratılış özelliği olarak şefkat ve iyimserlik bahşedilmişti ona. Bir damlacıkken bile can taşıyan her varlığa şefkatle yaklaştı hep.


Sonra büyüdü..peeeeh.

Kız halaya oğlan dayıya derler.E bizim kız şanslı mı şanslı.İki hala var, ikisi de birbirinden şahane (kahrolsun tevazu) Azcık benden azcık benim mukkkteşem ablamdan aldı. 

Lise bitiş döneminde , onun varlığı ile müjdelenen Bursa'daki yazlıktaydık. Kumsalda güneşlenirken o sene yapması gereken üniversite tercihleri hakkında yoğunlaşıyordu sohbet.


Ablam-abim ile benim farklılıklarımı uzun uzun irdeledik.


Ailenin yanında olmanın avantajları -dezavantajları. Hayat her zaman sevecen olmuyordu, kimi dallar budanıyor yerine daha gür sağlıklı çıkıyor ama bazen öyle fırtınalar görüyordun ki dallar bir daha çıkmamacasına kırılıp rüzgarlarla savrularak gidiyordu. Var olmanın en önemli şartıydı köklerinle sımsıkı  yapışmak. Trabzon'a geldiğimde birlikte hareket edilen konularda (mesela hadi pikniğe gidelim heyyo) nasıl uyum sıkıntısı çektiğimi, tek başına hareket etmeye alışmanın keyfini ve zorluğunu anlattım. Canım yandığında birilerine dayanmadan tek başına halletmenin özgürlüğünü ve acıtmasını anlattım. Hayattaki seçim ve seçeneklerin, bedelini ödeyebilirse ne kadar zengin olduğunu..zaman zaman bedellerin ağır olabildiğini, "keşke" sözcüğünü lügattan kaldırmanın şart olduğunu anlattım.


Düşündü.

Sonra , telefonunu eline aldı ve babasına "beni Trabzon dışında bir yere gönder baba..ben halam gibi olmak istiyorum" dedi.

E tamam, hayli gurur duydum ve hayli de içim kalktı bu seçiminden. Zekası pir, kendi kesinlikle bulunmaz Hint kumaşından olan ama değerini ancak penceresi gönlü genişlerin anlayabileceği  bi tanecik abim de düşündü, kızıyla konuştu ve "peki" dedi.


Goncagül şimdi Ankara Hacettepe'de okuyor. O yaz, Kumla sahillerinde konuştuğum genç kız ile artık uzun sohbetlerin konuları bile değişmiş olan genç kız çok farklı. Seçiminden " en azından şimdi" pişmanlık duymuyor.

Bu minik dokunuş onun hayatının akışını değiştirdi. Ne onun , ne benim, ne ailesinin pişman olmamasını diliyorum tüm kalbimle.

Selin ve Goncagül İstiklal Caddesinde

Diyeceğim o ki , bir derslerinde hocaları blog açmalarını istemiş ve 20 yazı yazmaları gerekiyormuş.

Yeğen: "Hala" dedi.
Halası : "oki toki yeğen, yok bi sorun" dedi.

Tabiiiii ki ödevi o yaptı, ben sadece fikir verdim.

Ancak son yazısı benim için sürprizdi...

İşte tam da o yazısını sizinle paylaşmak istedim ...buyrun efendim: