çocuklarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuklarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2022 Çarşamba

Çerağan Vakti

 
Hafta sonu Nehir üniversite sınavına girdi.

Özer ile kapıya yakın bir cafeye attık kendimizi.

Gözümüz çıkış kapısında..küçücüğümüzün  sınav çıkışını bekledik.

Diğer masalardaki veliler matematiğin belirleyiciliğinden,  her şeyin ne kadar pahalandığından, park yeri sorunlarından konuşuyordu.

Biz , Özer ile her zamanki sessizliğimizi muhafaza edip birbirimize eşlik ettik.

Kolay değildir sessizliği paylaşmak. Sağlam dostluk ister.

Diğer veliler gibi çok endişeli, çok düşünceli değildim açıkçası.

Türkiye'de yaşıyorum, kızımın matematik yeteneği 62'den tavşan çizmekten ibaret.

Ve hayatın sürprizlerle dolu olduğunu biliyorum.

İnsan  plan yapar kader gülermiş.

Öyle her şeyi  motif motif takmanın alemi yok...vallahi diyorum.

50'li yaşlar güzel yaşlar, diyeyim ben size :-)


Ben, çocuklarımı bu geri zekalı sistem öğütsün diye dünyaya getirmedim. Buna izin verecek de değilim!


Nehir'e "elinden gelenin en iyisini yapmakla mükelleftin, çabaladığını gördüm izledim. İyi olacak kızım" dan başka bir şey demedim.

Sınavı nasıl geçti bilmiyorum.

O da anlatmadı.

Bizimle konuşmuyor dedim Özer'e.
Ziyanı yok dedi.


....gülüşü yeter bize...


Günün şarkısı Nehir'ime ve tüm kardelenlere gelsin..





28 Ağustos 2017 Pazartesi

46 İyidir - Büyükada


Yaptım sonunda yaptım.

Bir geceliğine de olsa çocuklarımı alıp bir otele gittim
Bir geceliğine de olsa Büyükada'da kaldım
Bir geceliğine de olsa bir adada kaldım.
Bir sabahlığına da olsa bir adada uyandım.
Aklımda ne varsa o bir kaç saate sığdırdım
Yaptım sonunda yaptımmmmm!!!!!!!!!

Dikkat;bu yazı yoğun bir kıvanç ve mutluluk içermektedir!

Eşim kırmazdı beni,  elinden geleni koşullar elverdiğince yapmıştır her zaman. Lakin bu otelde tatil meselesi içimde bir ukde kalıverdi yıllardır. Yaş da 46'lık olunca daha bi hoş oluyor, aklına eseni yapıverdiğin yaşlar 46'lı yaşlar.46 iyidir.


Artık anladım bir sene sonra sağlık -yaşam bu sene izin verdiği bir sürü şeye izin vermeyebilir.
O yüzden palaspandıras bir gecelik yer ayırttım Büyükada'da 9 odalık küçük bir otelde. Yeğen benimle kalıyor bir süredir. Onu da aldım. 3 kızım oldu..otelde onlarla kaldım.







Evden çıkarken son anda hazırlandı herkes. Öyle kararlıydım ki  keyfimi kaçırmamaya, sabah 08:20 vapuruna binelim kararını almışken 11'de kalkan çocuklara kızmadım bile. Zor-şer öğle vapuruna yetiştik. Önüm arkam sağım solum arap..yok böyle bir şey. Koltuklara yatmışlar. Peçeli gözleri ile İstanbul'u ve bizleri süzüyorlar. Kızmamaya öyle kararlıydım ki hiç bir şeye, başka yerlere bakıp asabımı 
bozmamaya gayret ettim. Nereye baksam onlar. Yere baktım mai, göğe baktım mai..ama vapurun içine bakmadım. Gayrı ihtiyari baktığım anlarda yanındaki 3 peçeli az gelmiş gözünü dikip bana bakan pisliğe gözüm takılınca da bir elimle orta parmağımı kaldırıp bir elimle de "ne var ne varrrrrrrrrr" yaptım.Karşısındaki kadının fal taşı gibi açılan gözlerini  görebildim o peçenin altından bile. Ama kararlıyım, bozmicam keyfimi. İki müzisyen gitar ve akordiyon ile şahane şarkılar çalmaya başlayınca da oturduğum yerde oynadım güldüm Nehir'in kınamalarına da şımara şımara. Öyle kararlıydım çocuklarımın varlıklarının her anını ciğerime çeke çeke mutlu olmaya.
Ada'ya indiğimizde yaklaşık 15 dakika yürüdük Nizam Otel'e. Her görüşümde bir kez daha aşık olduğum Büyükada evlerine doya doya bakarak yürüdüm. İyi ki faytona binmemişiz diye diye yürüdüm. Her  yokuşun inişinde masmavi deniz oluşuna bite bite yürüdüm. Faytonlardaki arapları peçeli çarşaflı kadınları görmeye görmeye yürüdüm. Çocuklarımın uysal, uyumlu ve neşeli adımlarını saya saya yürüdüm. Handan'ın bahsettiği anahtarı bulurum diye yerleri kollaya kollaya yürüdüm.

Nizam Otel'e gelince odanızı hazırlayacağız dediler, kısa bir süre bekledik. Sonra odamıza gittik. Kesinlikle en harika odaları değildi. Kesinlikle 4 kişi kalınması için yeterli büyüklüğü yoktu. Ama ben hiç bir şeye kızmamaya ve mutlu olmaya öyle kararlıydım ki takmadım bunu. Klimanın tatlı serinliğine dikkatlerini çektim ve herkes kendini bir yerlere bırakıverdi o an.

Öğle yemeğinden sonra kimi odasına çekildi uyudu, kimi ortada gezindi,kim bahçede benimle oturdu. Kimseye "şunu yap ,bunu yapma " dememeye kararlıydım çünkü bu benim olduğu kadar onların da tatiliydi,zaman kısıtlıydı ve ben herkesin mutlu olmasını istiyordum.

Nizam Otel yol üzerinde ,sakin ve dinlenilesi bir yer. Dil Burnu sahiline yakın, çarşıya da çok uzak denilemez. Plajlara çok yakın. Sükunet ise istediğiniz bulabilirsiniz ama tenhalıktan canınız sıkılmaz çünkü yoldan sürekli geçen faytonlar ve bisikletliler gözünüzü de aklınızı da yeterince ve neşeyle oyalıyor. Oteli işleten 3 kişi gördüm, özenliydiler. Yemekler beklemiş malzemelerden değil özenle hazırlanmış taze malzemelerden yapılıyordu. Ha;köftenin içi çiğ gibi miydi?Öyleydi. Ama patates kızartması  hazır malzemeden değildi ve beklemiş yağda yapılmamıştı,salatası ayrı -mantısı ayrı güzeldi. Hani  kusursuz bir yer değil ama rahatsızlığınızı söylerseniz canla başla yardımcı oluyorlar ki bence bu iyi bişi. Yanlarındaki bakkal da onların, aldıklarınızı hesabınıza ekletebiliyorsunuz. Ortam temiz, odalar temiz,seçtikleri müzikler muhteşem,konuklar da asla rahatsız edici değil.

Akşam üzeri Nehir ile ben "yorgunuz" diyen Selin ile Goncagül'ü odada bırakıp küçük bir yürüyüşe çıktık. Ama yürümeyi ve sohbeti seven iki  akıllı yürüdükçe yürüdük,yol kenarındaki şirin çay bahçelerine , her görüşümde bir daha hayran olduğum o güzel evlere baka baka yürüdük ve yol bizi Aya Yorgi 'nin o unutulmaz yokuşuna getirince de yürüyüşe devam ettik. 


Çıktığımızda Aya Yorgi kapalıydı çünkü akşam olmak üzereydi ama biz o muhteşem yokuşta o kadar eğlenmiş,manzaranın güzelliği ile o kadar büyülenmiş, denizin bu kadar  aşağıda kalışı ile öylesine keyiflenmiştik ki bunu sorun etmedik. 




Zirveye vardığımızda gün batmak üzereydi ve güneş tam karşımızda bütün muhteşemliği ile parlıyordu. Bir düğün sonrası şık tuvaletleri ile kadınlar ve adamlar, ellerinde şarap kadehleri,minik kibar neşeli gülüşleri,her dakika değişen ışıkla daha da masalımsı havaya bürünen manzara..kalakaldık Zuzu ile. Seyrine doyamadık,yaşamanın tadına kanamadık o dakikaların.İkimize unutulmaz bir anı kaldı o gün. Hava kararırken yolun ıssızlığını hatırlatıp zor ayırdım Nehir'i oradan. Geri dönebildiğimizde ağrıyan bacak kaslarımız ve anlatacak bir çok neşeli anımız vardı.

Gece uyuduk. Olumsuz hiç bir şeyi takmadım. Havluda yırtık vardı ama alabildiğine temizdi. Temiz yanını görmeyi tercih ettim. Çocuklarımı koynuma aldım ve sabahleyin iş yapmayacak-kahvaltı hazırlamayacak olmanın keyfi ile uykuya daldım. Bir adada ilk uyuyuşumdu. Uykuya daldığım anda yüzümde bir tebessüm olduğundan eminim.

Sabah uzaktan gelen atların nal sesleri nin karıştığı rüzgar çanı sesi ile uyandım. Önce bir "neredeyim" olduysam da kocaman bir gülümseme kapladı yüzümü nerede olduğumu hatırladığımda. Rüzgar çanının güzel sesini ve nal seslerini dinledim. Öyle hemen kalkmadım yataktan. Çocuklarımıseyrettim. Endişelenecek her şeyi kapının dışında  tuttum. TEOG'muş derslermiş,geçimmiş,işmiş vs vs vs...hepsi kapının dışında. O anda sadece ben ve çocuklarım, gerçekleştirmekte olduğum hayalim ,çocuklarımın masum güzel suratları ve bana her zaman eşsiz gelen tatlı kokuları.

Sonra kahvaltı seramonisi için bir duş aldım, çocukları kaldırdım ve çayın tadına kana kana içtiğim güzel bir sabahı keyifle yaşadım.

Öğlen 12'de çıkış yaptık. Goncagül ile Nehir plaja gidip denize girdiler . Sonra sahile inip balık ekmek -dondurma yedik ve evimize döndük.

Bir hayali hayal kırıklığı yaşamadan gerçeğe dönüştürmek kadar güzel  kaç şey var ki yaşantımızda bize kalan.

Kendimi muzaffer bir komutan gibi hissediyorum, mutlu olmak ve çocuklarına bunu yaşatmak en büyük zafer değil mi aslında?

Daha güzel günler yolumuza çıka....



















































29 Eylül 2016 Perşembe

Hayal Mimi



Kahve Telvesi bir mim yapmış, okurken hoşuma gitti bayıldım. Kimi mimlemiş diye baktım, bir önceki yazıma yorum yapan herkesi deyince eyyoooooo çığlıklarım arasında (mim yapmaya bayılıyom ben) mim'i sayfama taşıdım.




Mim'i okurken hayallere uygun olarak dinleyeceğimiz şarkı da bu .. tık


1- Hayal kurmaktan hoşlandığınız bir yer ya da zaman dilimi var mı?

İşsiz kaldığım o kötüüü piiis zaman diliminde belki de en kötü şeydi hayal kuramaz hale gelip hayallerimi yitirmem. İş hayatının ve günlük hayatın sorumluluk gerektiren normlarına bürünmediğim her anda hayal kurabilirim, günün içerisinde gerçek hayatın akışına gerektiği kadar tutunup (cep telefonuna bakarak durakta beklersiniz ama otobüsün geldiğini görürsünüz aynı zamanda gibi) zihnimin çeperlerinde geçmişe ve geleceğe yolculuk yapıp düşünmeyi, hayal etmeyi çok severim.Ama uyumadan önce mutlaka ve mutlaka hayal kurarım. Binmişim bi otobüse, binmişim bi vapura,binmişim bi trene,binmişim bi uçağa...elimde sadece sırt çantam ve kitabım...yarın sabah ömrümde ilk kez göreceğim ,ömrümde ilk kez sabahına uyanacağım bir yere gidiyorum. 
Bu  bana iyi geliyor.




2-En çok nelerin hayalini kurarsınız? 

Binmişim bi otobüse, binmişim bi vapura,binmişim bi trene,binmişim bi uçağa...Elimde sadece sırt çantam ve kitabım... Kimseyi kırmadan, üzmeden,ah'ı sırtımda kalmadan gitmişim. Çocuklarımın ikisi de çok iyi ve mutluymuş. Onlar kendi hayatlarının oluşumunda mutlu mesut eksiksiz başlangıçlar yaparken her ihtiyaçları olduğunda benim yanlarında olacağımı ve bana ulaşabileceklerii biliyorlarmış. Ben gidiyormuşum yepyeni ülkeler,şehirler,okyanuslar,renkler,lezzetler,insanlar tanımaya. Yürüyecekmişim kilometrelerce, bisiklete binecekmişim. Mülk edinmeyecek kendimi hapsetmeyecekmişim.




Bir de ev hayali kurarım çok. Kocaman..ya da küçücük.Eşyası az, hani nerdeyse yok ama şahane bi müzik seti var. Sonrasının detayları ruh halime, ihtiyaca göre değişiyor haliyle . Çiçeklerden hanımeli var sadece.


hem en güzel hayalim hem en güzel gerçeklerim onlar


3-Şimdiye kadar çok hayalinizi gerçekleştirdiniz mi ? 

Komik bir şekilde evet.
O kadar ki,olacağı biliyorum da farkında olmadan onu mu diliyorum diye düşündüğüm oluyor bazen.
Hep derim : hayat bana adil davranmadı hep torpil geçti.




4- Henüz gerçekleşmemiş ama illa da gerçekleşecek dediğiniz hayaliniz var mı ? Anlatabilir misiniz?


Evvela çocuklarımın mutlu , esen,sağlıklı birer ömür kurduklarını  görmek öncelikli hayalim tabii.

Sonra Kahve Telvesi'nin hayalini aynen alıyorum "Balık kavağa çıkacak mı bilmem  ama milletçe feraha , huzura kavuşacağız. "

Sonra ,binmişim bi otobüse, binmişim bi vapura,binmişim bi trene,binmişim bi uçağa...elimde sadece sırt çantam ve kitabım...

Ben de bir önceki yazıya yorum yapan herkesleri mimlemiş olayım  e mi :-)

19 Eylül 2016 Pazartesi

Ben Bizken


OLMASI GEREKEN:

Sabah 05: 30 'da kalkan anne 6'da servise binecek kızı için kahvaltıyı hazırlarken pembe güllülerle bezeli sabahlığı içinde neşeyle şarkı söyler. Hafif makyajlı yüzü, tüylü şıkır terlikleri  ile güne hoş bir başlangıçtır. Fönlü saçlarını savura savura mutfak tezgahını siler ve deterjanına güven-sevgi-inançla bakarak kirli çamaşırları makinaya atar. Kızını yolcu edip pencereden bakarak o gözden kayboluncaya kadar arkasından el salladıktan sonra vitamin değeri kaybolmasın diye sabah erkenden günlük yemeğini yapar, çiçekleri sular. Küçük kızını da aynı sevecenlikle kahvaltıya çağırır. Ona da dereotlu poğaça ve peynirli omlet hazırlayıp taze sıkılmış portakal suyu ile ikram eder. Mutfakta hafif gitar konçertoları eşliğinde sohbetler edilir. Anne daha sonra hazırlanır ve işe gider. Tüm sorunları halleder . Otoriter , sevecen , güler yüzlü , profesyoneldir. yemek tatiline çıkmaz, günde bir kez tuvalete gider,iş çıkışında her şeyi iş yerinde bırakarak evine doğru yola koyulur. Yolda, çocuklarının hoşuna gidecek ufak tefek sürpriz hediyeler alırken günün tüm yorgunluğu ardında kalmıştır. Arkadaşları ile buluşur, sosyal hayatın güncel sohbetlerini bir şeyler içerek dillendirip eğlendikten sonra tam  zamanında eve gider. Sağlıklı bir akşam yemeği tablo misali bir masada hazırlanır, ailece yemeğe oturulup o gün neler yaşandığı  paylaşılır. TV açık değildir elbette. Çocukların dersleri ile ilgilenen anne yatmadan evvel kitabını okur.



















OLMAK ZORUNDA OLAN:

Sabah 05:30 da kalkan anne evi toparlar, kahvaltı hazırlar,çamaşırı makinaya tıkarken kızı gecikmesin diye gözünü saatten almaz. Kızını yolcu ettikten sonra ütüleri halleder. Küçük kızı için zaman gelmiştir. Ona kahvaltı hazırlar, o kahvaltısını ederken günün yemeğini pişirir, çantasını kontrol eder, iş için hazırlanır, yapılacaklar listesini eve bırakır,  çıkarken çöpü atar.En ekonomik alternatifleri kullanarak işe gecikmeden giden anne şık,kariyer hedefi olan,topuklu ayakkabı ile saatte 250 km koşabilen,7 dil bilen,çocukları için öğrenmeye devam eden,okulla irtibatı koparmadan iş temposunu dşürmeden,iyi şeylere inanıp sistem itti beni o yüzden kötü şeyler yapıyorum saçma paradoksunda debelenen bir varlıktır artık. İş çıkışı koşarak yapılması gerekenleri tamamlar, alınması gerekenleri alır. Eve döner. Ödevler, işler, yarına yetiştirilmesi gerekenler,akşam yemeği, sofra , mutfağı temizle, kim dişini fırçalamadı, çantanız hazır mı kontrolleri,kitap da okumalıyım, en iyi turşuyu ben kurmalıyım. Ay bugün kandildi 7 sülaleyi de aramalıyım.....























OLMAK İSTENİLEN:


Anne-insan sabah 4'te kalkar. Gecenin güne kavuşmasını, renklerin ve seslerin uyanışını kendisine yaptığı bol köpüklü bir türk kahvesi eşliğinde izler. Sevdiği müziğin tınısı ,başlangıçlara eşlik etmektedir. Çocuklarının masum uykularını ve rüyalarını bölmez. Başlarım servisinize de İstanbul trafiğinize de ,zaten verdiğini eğitimin taaaaa.....der içinden. Oh be, çok rahatlamıştır. Sonra çocukları uyanınca ellerinden tutar,haki renkli sırt çantasını alır ve yollara düşer. Başka ülkeler, başka zamanlar, başka yaşamlar için yola düşme, bu ülkenin saçma tıkıştırmalarından uzakta hayata dahil olabilme zamanıdır.Gitmek, kalmaktan her zaman iyidir der;mutludur.  Limanda kalbi mutlu bir salınımla çarpmaktadır. "Yaşadığım için yaşlanacağım" der ve gemiye adım atar. Artık, mavide bir nokta olmak zamanıdır...




VEEE OLAN:

Sabah 05:30 'da kalkar. Çocukları ve hayatın akışı için üzerine düşeni yaparken gülümser çünkü  çocukları için bir şeyler yapmayı çok sevmektedir. Yaşamı, akışı,şükredebilmeyi sevmektedir. Olmayanın bazen daha hayır olduğu bilip olanı gülerek karşılamayı en azından dener. Maaşı yeni almışsa keyfine bakar, ay sonu ise indirimli hattın otobüsüne biner işe gider. Sudan çıkmış balık gibidir bazen, ama işe gitmeyi ve işi sever. Özlemleri(düzenli sistem) arka cebine koyar. İş çıkışı gökyüzüne bakar ve derin bir nefes alır her zaman. Evine doğru koşarak gider: çocuklarını özlemiştir. Maaş zamanı ise dışardan birşeyler söyleyip neşelenebilir, değilse yeni yemekler deneyebilir,hali zamanı yoksa olanına kani gelebilir. Ne yediğinden ziyade kiminle yediğin önemlidir der, mutludur. Çocuklar da kendisi de bir süre bilgisayar-cep ile ilgilenir. Sonra ödev hatırlatmaları başlar.Sonra kitap okur,sonra hayal kurar..bir gemiye binmiştir ve maviye gitmektedir. Kanaryasının geveze neşesi ile uyanmak üzere uykuya dalar.

14 Eylül 2016 Çarşamba

Valla Çok Klasik Bi Bayram Güncesi




Bayramları çok severim. O-hooo,ölürüm filan bayram için.
Kim uyduruyo küçücüklüğümden beri bayramlara da adetlere de illet olduğumu?

Bu bayram da, bayram öncesi çalışan kadınlara acımayan "temizlik arefe gününe kalmaz" adetini ciddiye aldım. Hayır, Cuma akşamından çocuklarımı da alıp yazlığa filan kaçmadım, nerden çıkartıyo herkes bunu? Aşkla ,şevkle yollara düşüp gecenin birinde elimde iki çocukla Kumla sokaklarına inmedim, sabah da "nassı kaçtım ama" diye keyiflenip mavinin her tonunda kendimi kaybetmedim.

,

Ne diyordum? Ha temizlik. Tabii temizlik yaptım ben. Şunun şurası bi hafta kaçabildik, ne yemek yaparım ne temizliği takarım diye bişi aklımdan bile geçmedi. Sabahtan akşama kadar çocuklarımla mavide bir nokta olmaya adamadım kendimi. Ne haddime canım öyle şeyler,tövbe valla.


Sonra, robotum ben yorulmam ya, bayramda gelenlere ne ikram edecem derdine düştüm. Gece baklava gündüz su böreği açtım. Kendimi sahillere atıp haşlanmış mısırı kemirmenin dayanılmaz mutluluğunda yok olup erimedim. Çocuklarım utanmadı benim "gnam gnam oh mmmm " sesleri çıkarta çıkarta mısırla aşk yaşamamdan.


Kızlarıma kahve nasıl yapılı,nasıl ikram edilir,nasıl hizmet ediliri öğrettim itina ile. Yarın koca eline gidince ay anası bişi öğretmedi demesinler hayatta yegane derdimdi çünkü. Bu gaye ile ezdim onları, hiç acımadım. Yoksa her gün elceğizimle kızlarıma ve bana keyif kahveleri yapıp bi de üstüne kakara kikiri fal bakacak halim yok di mi? Fincandan bi hüptürük alınca üstünde kalan şekle bakıp yarım saat benzetmeler yapa yapa gülmedik yani.Yarın bugün el alem ne der ayyyy


Velhasıl bunca bayram emeğine babayı dahil etmemek olmazdı netekim. İşim gücüm var diye realist saçmalıklarla dolu beynini "çocukların boynu bükük bayram günü yazık ayyyyy" ajitasyonları ile tırmıklamadım hayır. Bayram günü ,sonradan onu zorla getirmedim Kumla'ya. Öyle yapsam kızardı ananeler,gelenekler,örfler,adetler. Öyle kızılsa eşim sürpriz yapıp kapıdan içeri girer miydi bir sabah ansızın. Güzel anılar biriktirmezmiydik yani? Hayır hayır ama 70 sene bizi aramayan insanların sırf yaşça  büyükler diye kapılarını çalıp evlerine gitmek var, sokaklarda dere gibi akan kan kokularının arasında çocukları bunun bayram olduğuna ikna etmek var.


Sıcak,trafik,bütçe,aslında kim sizi takıyo ki  sözcükleri beynimizden uzak akraba akraba,eş dost gezdikten sonra iade-i ziyaretler için eve tıkıldık kaldık sonrasında. Üzerimizde bayram kıyafetleri. Bayramın 3. günü havada Eylül varmış, bu yaşanan güzel bi sonbaharmış filan demedik hiç. Bakınız, bayramlıklarımızı giymiş halde çocuklarım ve ben eve tıkılı bekliyoruz ya gelen olursa diye.



Bu hanfendinin adı Osman. Kız olduğunu anlamadan Osman deyivermiştik ona. Hayvanlara dost kendileriyle barışık çocuklar yetiştirmişim. Onu gördüm sevindim bu bayram. Osman ellerimizden öptü, biz de onu besledik.  Kurban bayramında kemikler ve atık etlerle bayram yaptığını anlattı bize. Saygıyla dinledik.



Deniz,mavi,kitap,güneş
Kalanın tamamını unutmak istiyorum bütün kalbimle
Bayram,şimdi bayram gönlüme.