çarşaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çarşaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2021 Pazar

Kalem Kimde?


 Başka dünyanın kapılarını yeni yeni aralama, alışkın olduğum çevre ve insanlardan farklılarını yeni yeni görme çağımdı.

Azıcıktan hayli fazlaydı "hayatı farkında olamayışım."

Üst bedenimde peydahlanan çıkıntıların sivilce olmadığını, geçip gitmek bir yana büyüdüğünü fark ettiğimde çoktaaan genç kız oluvermiştim.

İlk düşündüğüm eskisi gibi özgür koşamayacağım oldu.

Hemen ardından  boşverdim bu düşünceyi ; yüzümde rüzgarı hissetmeyi insanların ne düşünüp ne diyeceğinden çok daha fazla önemsiyordum.

Anadoluda yetiştim ben. Hatır gönül, insanları kırmamak önemli bizim kitapta. Ramiz Abi'nin düğününe gittiğimde parıltılı  elbiseler ve topuklu ayakkabılar giymiş insanlar arasında pek de fark edilmeyen bir yeni yetme idim. Gelini almaya giden kafileye beni de katıverdiler. Onlar için anlamı neydi bilmem ama ben bir yerlerde unutmasınlar beni bu bilmediğim şehirde diye gözlerimi dört açmış , tüm önemsenmeyenler gibi hayatı didik didik izleyen birinin yeni gözlemlerini atıyordum cebime.

Gelin , kız arkadaşı ile kalıyordu bir evde. Erkenden gittik. Gelinin ev arkadaşı menemen yapmıştı kahvaltı için, yanında rakı içiyordu. Aval aval bakakaldım. Kendimce çaktırmıyordum ama sanırım faltaşı gibi açılmış gözler ortada barizdi. "Saf bu biraz galiba" diye bana güldüler tatlı tatlı. Şu insanlar, kendilerini bir film içerisinde izleseler senaryoda ne çok şeyi değiştirirlerdi aslında.

Şehirlerarası düğün zor olsa gerek. O gece yerde bir çarşafın üstünde yattığımı ve yastığımın olmadığını hatırlıyorum.Duvara sıkışık bir alandı  çünkü dönemiyordum. Yorgunluktan bayılsam da uyusam diye dua ettiğimi, her zamanki sessizliğimle mızıldanmak yerine yaşadığım bu olumsuz durumu ve bana  etkisini düşündüğümü.

Annemin bunu bilse Tazmanya Canavarına dönüşüp herkesi dümdüz edeceğini...Annem söz konusu çocukları olduğunda gerçek bir kaplana dönüşür. Halen öyledir. Kimseyi görmez gözü. 10 kaplan gücünde bir annedir o kuzummm.

Halen bazı geceler huzursuz yattığımda o geceyi düşünür ve kollarımı iki yana açarak artık o gecede kalmadığım için ne şanslı ne mutlu olduğumu kendime fısıldarım.

İnsan "unutmamalı".

Sonra düğün oldu. Ramiz Abi Ayhan Işık'tan da yakışıklı bir damattı. Gelin o kadar güzel ki otur saatlerce sadece onu izle. Gözlerini bir an birbirlerinden ayırmıyorlar.Ben , arkadaşlar ve yaştaş akrabalarla gidilen o masaya dahil edilen mutlu bir fare olarak oturuyorum sessiz sedasız. Ayakkabımın topuğu kırılmış, mızıldanmıyorum yine de. Tanıdığım insanların bu ortamdaki davranışlarını, kıyafetlerini, akışı, "ne yapılması gerektiğini" filan izliyorum . Bu beni mutlu ediyor. Bu, beni doyuruyor. 

Menemenle rakı içen abla da geldi. Gelinden sonra en önemli kişi o.Ooooo..daha evvel görmediğim şey bu; kadehi başının üstüne koydu  dans ediyor herkes çatlamış vaziyette keyiften. Görünmez olmanın  lüksü bildiğiniz gibi değil. Ortamda umursanmayan olmak en güzel şey her zaman. Ama rakıcı abla beni gördü bastı kahkahayı. Olanı damat abiye anlattılar. O, bana sahip çıktı. Gelini bıraktı geldi elimi tuttu. . 

-Kalk bakalım ufaklık. Bi dans da senle edecez.

Işıl ışıl güzel gözlerine baktım. Herkes bize bakıyordu. Başımla "olmaz" dedim.

-Kalk kız..damat kırılır mı  düğünde.

-Abi topuğum kırık..fısıldadım. O müzikte beni duymadı.

-Amma nazlı çıktın he..ayağına kadar geldik. Ayıp.

Kahkahalar onu izliyordu.Gelinine döndü.

Ben de yerin dibinde kendime ait bölüme geçtim. Herkes gelinle damadın eşsiz ve neşeli raksını izliyordu.Şükür..unutulmuştum.

x x x 

Aradan yıllar geçti. Ramiz Abi ve gelini ile tekrar karşılaştığımda evliydim. İyi bir kariyerim, düzgün bir hayatım vardı.Spotlar bana döndüğünde sakin kalacak kadar rollerimle bütünleşmiştim. "En son ne zaman gördük biz seni" diye başlayan sohbet düğünlerinden bahse döndü. 20 yıl öncenin tüm detaylarını neşeyle onlara hatırlatmaya başladım. Menemenle rakı içen abla ile artık görüşmüyorlarmış, o başka şehre tayin olmuş gitmiş. "Menemenle rakı mı içiyodu manyak " diye bastılar kahkahayı. Hemen kendisine telefon açıldı, o vesile ile hal hatır soruldu. Menemen-rakı detayı anlatıldı. "Ya bu Kadriye inanılmaz, nasıl tüm detaylar kalmış aklında. "Ama o zaman da derdik biz çok zeki bu kız bir başka diye"ler , "Kadriye yaaaa..bu kız başka vallahi o zaman da belliydi zaten" ler çın çın çınladı  yemek masasında.

Ramiz Abi'ye dönüp kendisi ile dans etmeyi  ne çok istediğimi ama...

Ne gerek vardı ki artık...anlatmadım.

Tee çocukluğundan "çok zeki, bambaşka bişi canım" olduğu belli olan Kadriye yetişkinlere ait ölçülü gülümsemesiyle masadaki sohbete katıldı.

Şu insanlar diyorum, kendilerini bir film içerisinde izleseler senaryoda ne çok şeyi değiştirirlerdi aslında.


4 Şubat 2016 Perşembe

Kırmızı,Cüce,Atmaca,Halı ve Ben

Dün evden çıktığımda ,Nehir'i okula yetiştirme telaşına paralel olarak işe yetişme telaşı olmaksızın keyifle zamanı ayarlamanın suyuna bana bana yola koyuldum.

Şubat di mi bu?
Bu nefis taze rüzgâr da nerden çıktı?

Hayat, tebessümünüze kahkahayla cevap veriyor bu kesin.
her gün yürüdüğüm yollar masal ülkesi gibi sürprizlerle bezeliydi.

Önce duraktaki o amcabey.
"Büyüyecem ama yaşlanmicam" demiş amca.
bayıldım bayıldım bayıldım kendisine. Çaktırmadan da resmini çekiverdim bastonunu sevdiğimin amcasının. Kenarında yürüyemem yolların,hayatın teeeeee içindeyim dedi bana, toplum güdümlemesinden uzak durmamı hatırlattı. Olmak istediğinin önündeki tek engel sen olabilirsin ancak dedi filan. Sonra ben çaktırmadan daha fazla resmini çekmekten vazgeçip otobüse bindim. O  hala bu zamansız baharımsı sabahın tadını çıkartıyordu. 

                   

Otobüsten Kadıköy'de indim.Sonra yanımdan çarşaflı ve peçeli bir hanım geçti. Aklımı aldı. Görünüş-din-ırk takıntım yok benim ama insan hayatta her gün peçeli cüce görmüyor. Peşinden koştum ama incinir diye cesaret edip önden çekemedim resmini ardından çektim. Sonra ışıklardan karşıya geçmek için bekledik ve yeşil yandı. Yanımdaki genç kız,yanından hızla geçiveren çarşaflı minik kadını görünce  cidden  yerinden zıplayıp ufak bir çığlık koyverdi.Kolunu tuttum (çok korkmuştu) sonra kahkahayıbastım. O da bana baktı şaşkın, sonra ikimiz de güldük.Tek laf etmeden dostane el salladık ve birbirimizi bir daha hiç görmeyeceğimizi bilerek yollarımızı ayırdık.Bu kahkaha epey gitti benimle.

                     


Kadıköy'ün,Bahariye'ye çıkan dik yollarından (hani daha evvel güzergahı anlatmıştım)  yürürken tepemden bir şey geçti..kuş. garip bir durum sezgisi  ile kuşa baktım, pençesinde bir başka kuş. Hala garip olan bir şey var dedim. Karga mı o? Aaaaa...bir de ne göreyim. Kadıköy'ün ortasında bildiğiniz atmaca. Peşinden koşturdum resmini çekeyim diye (modern dünyanın salak insan refleksi) O da pençesindeki kumru ile kaçarken bir kot pantolon mağazasına daldı. Atmaca içeri, içerdekiler dışarı,mağaza sahibi saplı süpürgeye :-) Atmaca en sonunda avını bırakıp kaçmak zorunda kaldı ama ben bu alışılageldiğin dışındaki anlar için kalbim şükran ve neşeyle dolu devam ettim yoluma. Kapkaççı filan görürsünüz de atmaca pek görülmez Kadıköy çarşıda :-)


Derken iş yerime çeyrek kala, "bu güzel havada işe mi gidilir beaa modundayken" baktım yollarıma halılar sermişler. Dedim yolun aydınlıklara çıksın Kadriye..bir günün sabahında bu kadar mı torpil geçer hayat insana?


Ey Yaşam..
Ben de seni seviyorum haberin ola :-)

19 Haziran 2015 Cuma

Cehennem

Yaş 16..üniversiteyi kazanıp İstanbul'a geldiğim sene.

Trabzon'dan çıkıp İstanbul'a geleceğim belli olunca dayımlar olsun teyzemler olsun telefonu bir kapatmadılar."Kadriye bizde kalsın Kadriye bizde kalsın" diye başlangıçta sevgi dolu sandığım ama  sonrasında benim tarafımdan "ay kimse çocuğunu başkasının yanında okutmasın"a dönüşen nidalar sonucu ilk sene Fatih'te dayımlarda kaldım.

İstanbul'da aşina olmayan ve hem kişiliğimle hem kültürümle uyuşmayan binbeşyüz şey arasında mutlu mesut yüzer ve üniversite eğitimimi sürdürürken ramazan geldi.

Yaz mevsimine yakın günlerde Ramazan ayını coşku ile yaşayan , saçları kısacık kesilmiş coşku dolu bir genç kızdım. Fatih'ten Harbiye'ye yürüyerek gidiyor, akşam iftarda sürahilerce su içiyordum. Oruç,sadece biraz suskunlaştırıyordu beni;ne hareketli yaşantımda ne neşemde bir değişiklik yoktu. Akşam eve geline ödevlerimi yapıyor, ödevler biter bitmez şimdi rahmetli olan yengeme yardım edip sofra kuruyor, dayımın oğlu ile kakarakikiriler arasında pide alıyor, iftarı yapınca sofrayı toplayıp koştura koştura camiye teravih namazını kılmaya gidiyordum.Teravih sonrası eve dönüyor, kalan derslerimi yapıyor,bulaşıkları yıkamaya yardım ediyor ve sonra yatıyordum.Sahurda kalkıp sofrayı kurup yemek yedikten sonra sabah namazını kılmak üzere koşturarak tekrar camiiye gidiyordum.

Her akşam farklı camiiye gitmenin ne büyük sevap olduğu söylenmişti bana..Her akşam farklı camiideydim.Keyfimden, mutluluğumdan bahsetsem de anlatmak mümkün değildi.

Lakin gençlik ölçüsüz coşkunluklar zamanı.Beden, uykusuz ve aç yorgunluklara çok dayanamadı. Ramazanın ortasından sonra olduğum yerde uyuklar hale geldim.Regli döneminde bile , dayım neden camiiye gitmediğimi şıp diye anlar utancı ile camiiye gidiyor ve o halde ibadetevine girmenin üzüntüsü ,utancı içinde affım için dualar ediyordum.

Geriye dönüp bakıyorum da;saf,iyi niyetli bir aptalmışım ben. Seviyorum geçmişteki Kadriye'yi.

Bu tempo ve ruh hali içinde, sonlara doğru bir akşam camiiye gittim ve kadınlara ayrılan yere koşturdum.Erken gelmezsek yer bulamıyorduk.O akşam da kandil akşamı olduğu için bi iyice doluydu her yer. Her gelene yer açalım diye sıkışmaktan elimiz ayağımız ezilmişti ama olsundu,bunun da sevabı vardı. Çarşaflı kadınların arasına düşmüştüm. Bir tanesi kararlılıkla, ellerimizi başımıza götürüp selam durduğumuzda parmaklarımızla kulaklarımızı ve burun deliklerimizi kapatmazsak solucan ve böceklerin tabutun içine sızıp kulaklarımıza ve burnumuza dolduğunu anlatıyordu. "Allah" "tövbe" vb nidalar arasında herkes onaylayarak "bak işte gördün mü"lerle bezeyerek bunu yapacağını belirtiyordu.

-Abla..dedim şaşkın ve masum."Öldükten sonra o bedende olmuyor ki ruh..varsın ne yiyecekse yesin,ne olacak ki solucandan?


Kadının öfkeli sözcükleri, diğerlerinin şaşkın mırıltıları teravihin başlaması ile yarım kaldı.Namaza başladık. Ama aklım o kadar karışmıştı ve kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki başım dönüyordu.

Secdeye vardık..oturarak doğrulduk.
Aman Allah'ım..dünyam kararmıştı..her yer kapkaranlıktı.Hiç bir şey görmüyordum. Solucanlar meselesine karşı çıktığım için mi kör olmuştum.

Lannnn?



Yoksa ölüyor muydum?
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı.
"Allahuekberr"
Namazı bozmadım..tekrar secdeye eğildim.
Günahkârmıydım ben..neden karanlıklar sarmıştı etrafımı. Ghost filminden giriyor,solucanların kulaklarıma ilerleyişinden çıkıyordum.
"Allahuekberr"
Doğrulmaya kalktım
Yok..karanlık bir nebze olsun dağılmamıştı.Başımda gittikçe artan bir zonklama ile paniğim dayanılmaz boyuta ulaştı.Üstüste yemeye başladığım darbeler sonucu avazım çıktığı kadar "imdaat" diye bağırmaya başladım.

Çığlığıma "çık .ötümün dibinden körolası!" diyen öfkeli bir ses cevap verdi. Biraz gülüşmeler, namazı kıldıranın uyarı ile sesini yükseltmesi, kadınlar bölümünden uyarı ile yükselen sesler..

Dipdibe namaz kılarken önümdeki çarşaflının eteğinden içeri girivermişim ilk secdeye vardığımda.
Karanlık olan dünyamın sebebi, cehennem tahminimden çok da uzak değilmiş meğer.

Apar topar beni arkalara ittiler..eteğin altından çıkayım diye attığı tekmelerin etkisi ile bir süre sersem sersem bakındım etrafa.Sonra teravihi bırakıp eve döndüm.


Cennetin,sevdiğinin bir sözünde; cehennemin ise yobazın tekinin poposunun dibinde olabileceğini öğrendiğim bir yıldı.