çöl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çöl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2021 Çarşamba

Kumul




 Kızım ile Koşuyolu-Üsküdar dolmuşuna bindik.

Az sonra doldu tabii.

Nuh Kuyusu  caddesine çıkıverince bir adam el etti, durduk.

 Adam yaşlı,uzun ve sakallıydı.

-"Param yok, beni Üsküdar'a atacaksın parasız" dedi.

25 yaşlarındaki şoför aynadan ona baktı .

Tereddütle elimi cüzdanıma götürdüm.

Şoför sessizce kapıyı kapatıp yola devam etti.

Yaşlı,uzun ve sakallı adam kendi kendine konuşur gibi ama oldukça yüksek sesle : "Anneme uğradım şimdi, annem maaşını aldı çünkü. Annecim bana para ver dedim, annecim bana para verdi " dedi. 

İstanbul sessizliği hüküm sürüyordu dolmuşta. Herkes duyuyor ama kimse görmüyordu.

Bazen de herkes görür ama kimse duymaz...İstanbul öyle bir çöl. Hareketli kumulların içinde yok olur insan.

-"Annem bana para verdi" diye devam etti yaşlı,uzun ve sakallı adam. "Ben de gittim bira aldım,rakı aldım,bira aldım , rakı aldım, bi de rakı aldım, bi de bira aldım."

Dolmuş yavaşladı ve durdu.Kapısı  açıldı.

-"İn" dedi şoför. "Onlara verecek paran var , dolmuşa verecek paran yok.....in"

Bir duraladı ne yapacağını bilemedi yaşlı,uzun ve sakallı adam. Ben yine tereddütle cüzdanımı yokladım cebimde.Kumul olmak istemiyordum.

-"Ben yaşlı ve alkoliğim. Sen değilsin" dedi yaşlı,uzun ve sakallı adam. Sadece o kadar dedi.

Şoför dikiz aynasından ona baktı.

Ben cüzdanı avuçlarımda sıktım.

Şoför kapıyı kapattı ve yola devam ederken :

-"Sus öyleyse. En azından bunu yapabilirsin" dedi.

-"Haklısın" dedi yaşlı,uzun ve sakallı adam.


"Işıklarda inelim biz" diye seslendim.

Kumullar kımıldandı, dolmuş durdu, biz indik.


Hayat öyküler, mesajlar ile akıp geçiyor içimizden.

Dervişler ise her yerde..ama genci ama yaşlısı.



28 Haziran 2019 Cuma

Müjde'ye Mektup



Müjde(tık) nazik bir şekide beni dürtüp  "neredesin sennnn" demiş geçenlerde sevgi ile. Ne zamandır bloğumu ve blog dünyasını  özlüyor ama onca bilgi dolu tümceye rağmen bugüne ait saçma sapan  kıvrımlarda düzlüğün asaletini unutup kendimi yitiriyordum. Yani zaman bana hükmetmişti ama ben hükmü yitirmiştim.

Müjde (tık) muhteşem bir dürtüş ile  iki satır yazmazsam öleceğimi hatırlattı bana.

Minnettarım efenim.

Neredeydim ben?

İş hayatımın manasız çöllerinde vaha yaratma peşinde telef olmaktaydım. Konu üretmek olunca ve siz  devlet daairesinde çalışıyorsanız, okyanusu yüzerek geçmeye azmetmiş ama ayağına onlarca safra bağlanmış bir yüzücüsünüz demektir. Okyanusu yüzerek geçmeye çalışıyordum.


İnsan  ile uğraşıyordum. İnsan bahar insan kış. İnsan vefa insan cefa. Körolası nankörlük ve cehalet konusunda veremediğim sınavlarımı vermeye, evvel hatalarımdan muaf olup bir daha bu sorunlarla uğraşmamak için sorunlar içerisinde kendimi izlemeye dalmıştım.

Daha dündü test çubuğunda iki  çizgiye şaşkınlığım. Biri üniversite çağında biri lise ikiye geçmiş iki çocuk annesi olarak sabahın beşinde fasulye ayıklayıp  çamaşır asıyor, sonra kitap okumaktan kopmamak için çabalıyor , sonra ikisinin okulu-geleceği için koşturup duruyordum.

Müjde'cim Ekrem İmamoğlu ileydim. Onla yedim yemeklerimi, ona ettim dualarımı,onu izledim bulduğum her kanalda, ona dua ettim çocuklarıma eder gibi.

Kırılan kalbimin parçalarını yamrı yumru da olsa yapıştırma peşindeydim. Ardıma dönüp bakmamak adına bugün halledeyim dedim insanların bile bile yaptıkları kötülüklerin izlerini silme işini.

Yarınlarla ilgili hazırlıklar yaptım. Yordu ama değdi Müjde.

Yoktum yani ama var olmak içindi.

20 Haziran 2018 Çarşamba

Masal Bu Ya...



İki küçük çocuktular korktuklarında elele tutuşup kırılgan duygularını saklamaya çalışan.


Birinin gülüşü masumiyet çağlayanı  ..gür,tertemiz,aydınlık.
Diğerininki mahzun  ama kocaman,çekingen.

Aydınlıkla karanlığın savaşı bu. Yitirilenlere aldırmayış,nefsin körlüğü, suçlamanın kolaylığı. Dinleyip anlama zamanı şimdi.
Tembellikten kaçınma zamanı şimdi.


Biri , çağlayan gülüşlü olan bir tokat attı mahzun olana. Bir minik goncagül'e atfedilmiş kibir ve güç savaşı ile başladı karanlığın  aydınlıkla savaşı.

Mahzun gülüşlü daha da mahzunlaştı ama köprüleri atmadı. Affetti zamana birikmiş sevgiye sığınıp. "Korkuyor mu acaba" dedi saldırganlığa anlam veremeyip, tuttu diğerinin elini yine de.

Balzac bir romanında "kötüye merhamet ve anlayış iyiye zulümdür. Cesaretlendirir,beslersiniz kötülüğü"  der. Bu masalda da olagelen böyle seyretmiş.

Gülüşü çağlayan gittikçe daha kötü daha  kırıcı olmuş. Çünkü etrafındaki herkes her koşulda onu affetmiş. Öfkesi bitmez bir çöl gibi kasıp kavurur  olmuş ortalığı. Herkesin umudu, küçücükken  etrafı aydınlatan iyi kalbindeki son bir kırıntı kaldıysa onu yok etmemek ve güzel günlere dönebilmekmiş. Onu  anlamaya çalışıp affetmeye devam etmişler.


Sonra gülüşü özlenen olmuş adı çağlayan gülüşlünün. Korktuğu için korkutan, korkutunca da korkusunu unutan zalimin teki olmuş.Yoldaşı kulağına hep sevdikleri ile ilgili   nifak cümleleri fısıldaya fısıldaya onu kör etmiş.Aklısıra kazandığı zafermiş ama yoldaşı aslında neyi kaybettiğini göremeyecek kadar beyinsizmiş. Zalimliği ile goncagül'ünün dikenini sivriltmiş. Bir gün o dikenin eline değil kalbine batacağını bilmez gibi  düz yolları yokuş edip , önüne geleni pervasızca kırmayı iş edinmiş.


Kocaman çekingen gülüşlü ise karanlığı beslememek için susup geri çekilmenin hoş bir tevazu olduğunu ama yetersiz ve bazen hatalı olduğunu anlamış. Kılıcı  çekmek yerine kalkanı  güçlendirmiş..ve aydınlıkla karanlığın savaşı şiddetlenerek devam etmiş.


Masalın sonunu yazmak isterdim ama masal halen devam ediyor. ...çok şükür henüz bir sonu yok. 

Ama iyiler her zaman kazanır...

Bir kitap okuyorum, "arif"in teki tarafından   hediye edilmiş bir alem kitap. 




Hiçliğin ululuğundan bahsediyor sanırım özetle.

Karanlıkla aydınlığın savaşında meydanda toplanılıyor.

Savaşçılar  savaşa başlıyor. İyiler de kazanıyor kötüler de.

Sonra kötülüğün savaşçılarından "nifak "ortaya çıkıyor.  İyileri darmaduman ediyor. 2 gün 3 gün iyilerden kimse onnu yenemezken iyilerin başı alana "muhabbet"i sürüyor.

Muhabbet(sevgi), nifakı yerle bir ediyor.

Kötüler bakıyor ki muhabbet her savaşı kazanır oldu, karşısına Gazap (öfke) çıkartılıyor Muhabbet'in. Muhabbet ne yapsa olmuyor ve 3. gün sonunda Gazap karşısında yenik düşüyor.

Gazap, iyilerin "Gazap'ı ancak o yener" deyişleri ile sahaya sürülen Hikmet yani insanın bilgide ve ahlakta ulaştığı kemal ile savaşıyor. Hikmet bu savaşın galibi oluyor.

Kötüler savaştan vaz geçer mi? Üstüste galibiyetler alan Hikmet'in üzerine en kuvvetli savaşçılarını yolluyorlar. Nefs. Nefs Hikmet'i yenip köle ediyor. Kötülüğün  kaçınılmaz galibiyeti ilan edilecekken  Aşk(ilahi sevgi)ortaya geliyor ve hepsine hükmediyor.

Karanlığın kıymeti aydınlıkta, aydınlığın kıymeti karanlıkta.


Gülüşünü yitiren tüm canlara Allah  merhamet etsin.



16 Aralık 2016 Cuma

Müttefik-Allied

Olacak olan birden olur oluyor ya her zaman.
Bu da öyle bir şeydi.

Hani yazıya döksem nazarlara gelir bir sebepten dolayı bugün apartopar sinemaya gittim aslında ilk kez birlikte sinemaya gidecek olduğum ve bir arada olmaktan hoşlandığım 4 güzel hanım ile.



Müttefik - Allied

Brad Pitt filmlerini pek sevmem. Truva'da aklımda sadece cömertçe sunduğu popo görüntüsü kaldığı için de olabilir. Toplasanız 4'ü geçmediğini düşündüğüm yüz ifadeleri için olabilir.Hani şahane bir oyuncu olduğunu düşünmedim hiç, çok yakışıklı mı bilmem ama öyleyse de benim henüz farkında olacağım derecede bir çekicilik yok kendisinde. 

Film Kazablanka'da başlıyor ve eski dönemde geçiyor. Kadın karakter güzel ve bana göre iyi bir oyunculuğu var. Kostümler, mekanlar,çekimler çok hoşuma gitti. Öyküsü akıcı,sürükleyici, sonunu  aşağı yukarı tahmin ediyorsunuz hani meraktan sizi deli etmiyor ama tahmin etseniz dahi keyifle izleyebiliyorsunuz.


Ben , elbette bu filmde de ağlayacak bir şey buldum.

İki casusun aşkını, insan olmanın dayanılmaz yükünü, aşkın engel tanımazlığının vurgusunu ele alan filmde anne olmanın insanı nasıl da çaresiz bıraktığı da var.


Çöle iniş yapılan sahnenin (en başlarda) çekimi çok hoşuma gitti. Renkler,açı hele sinema ekranında keyif vericiydi. 


Aksiyon ve macera ile başlayan öyküde birbirine eş seçilen iki casus bir suikastte yer alıyorlar. 


O arada gönüller birbirlerine kayıyor. "Sahada " olanların birliktelikleri profesyonel olan iki casusa da uymuyor olsa da ertesi günkü görevden sağ çıkamama ihtimallerine karşın son olması muhtemel günün akşamında , yarına "keşke" bırakmama kararı alıyorlar ve bir kum fırtınasının ortasında olanlar oluyor.



Sonra aşk, mutluluk,küçük tatlı sürprizler, hadi görmüştün ama bak yine Brad Pitt'in poposu filan derken kocaman bir düğüm ile karşı karşıya geliniyor. 

Brad Pitt yani Mr Vatan'ın yaşadığı stres, aşkı - görevi-hayati tehlikeleri arasında acilen yapmak zorunda olduğu seçimler "hadi artık ne olacaksa olsun"lara götürebiliyor sizi.



Sonunu  anlatmayayım ama soran olursa söylerim.
Sonunu  sorduğumda "izle de gör ip ucu vermeyeyim" diyenler beni deli eder. Bilmek istiyorum ki soruyorum di mi? Bu da benim özgürlüğüm olsun yani ayyyy..




Filmde bir de lezbiyen çift var ki akışta yerini, vermek istediği mesajı  anlamış değilim. Hani "neden ki" diye soruyor insan.

İzleyenlere şimdiden iyi eğlenceler dilerim.


7 Nisan 2015 Salı

Okyanus Balığı


-"Ben lezbiyenim"..dedi
-"Ben nişanlıyım" deyiverdim girdiğim şokla şaşkın .
  
  Baktık birbirimizin yüzüne

-"Salak" dedi
-"Evet galiba" dedim tepkimden az utanmış


Gülmekten yerlere yattık..öyle başladı dostluğumuz.

Gençliğin heyecanı ile kendimi Kaf Dağının tepesine layık gördüğüm gerçekte ise paspas olmaya layık olduğum yıllarımdı.Zor-şer bulduğum işte önemli tecrübeler edinme fırsatım olacağına inanıyordum, TRT'de edindiğim birikimleri doğru kullanmayı önemsiyordum filan. Derken, patronun eşinin kuzenini işe aldıklarını ve benimle çalışacağını  öğrendim. "J" iş yerine geldiğinde sıcak davranmaya çalışsa da davranışlarındaki dengesizliğin aslında bildiğimiz panik duygusundan kaynaklandığını anlamam zor olmadı.

Yurt dışında prensesler gibi yetiştirilmiş zengin bir ailenin kızıydı. İdealist yılların, hayattan kopuk yetiştirilmenin etkisi ile bir hamam tellağının oğlu ile ailesinin izni olmadan evlenmiş, yaşadığı sayısız hayal kırıklığı boşanmaya ve ailenin yanına"süklüm püklüm" dönüşe sebep olmuştu. Türkçeyi 12 yaşından sonra şöyle böyle öğrendiği için yarım yamalak biliyordu ve tüm sıkıntısını mavi saçlı bir kızın baş rolünü oynadığı bunalım ötesi bir senaryoda dile getirerek rahatlamaya çalışıyordu.


Şişe dibi gibi kalın gözlüklerinin arkasındaki gözlerin keskin bakışı dudaklarındaki yumuşacık tebessümle bir hayli zıttı.Bana neşeyle uzattığı elini sıkarken , benim de diğerleri gibi yüzeysel inceleme ile geçiştirmemi umduğunu okudum o gözlerde. Biraz tedirgin ama en az onun sahte tatlı gülüşü kadar sahte tatlı bir gülüşle selamladım onu.Salağa yatmamı istiyorsa bana uyardı..hayatımı düzene koymak istiyordum ve patronun eşinin kuzeni ile didişmek en son istediğim şeydi.

Zamanla harfleri kelimelere, kelimeleri cümlelere tamamlayarak anladım ki kucağında bir çocukla baba evine dönmenin, özgürlükler ülkesinden cezalı olarak çıkıp kurallar ülkesinde üstelik bu kez esir olarak yer almanın büyük çılgın sıkıntısını yaşıyordu.Aile kuralları net ortaya koymuş, bundan sonra belirtilen çizgilerin ötesinde bir şey yaşayamayacağını katı bir dille belirtmişti. Oysa o çiçek kızdı...


Her gün gümüşlerin parlatıldığı , yemek servislerinin uşaklarca yapıldığı evden kaçmış çöllerde sevişmenin nasıl olacağını merak ettiğinde sevgilisi ile çöle gidecek kadar çılgın ve özgür bir yaşamı seçmişti. Şimdi ise kanatları kırık, anne olmanın mecburiyetleri ile hapisti.

Aramızdaki 40 kilitli kapılar zamanla açıldı ; biraz mecburiyetten biraz delirmemek için biraz da zamanla güvendiği için anlattı yaşamını bölük pörçük. O kadar aykırıydık ki birbirimizden, o kadar zıttı ki hayata ait doğrularımız, o kadar uyuşmazdı ki alışkanlıklarımız birbirimize güven perçinlendikçe birbirimizden ayrılamaz hale geldik.


Bir gün onu Özel Halk Otobüsüne bindirdim. 29-30 lu yaşlarının başındaydı. Rafting yapıyormuşcasına heyecanlı çığlıklar atmaya başladığında ne yapacağımı şaşırdım. Yanındaki kadının onu sıkıştırmasına karşılık olarak "ne yapmamı istiyorsunuz beni itmeden anlatın anlayabilirim" diyordu sakince . Herkes reklam filmi filan mı çevriliyor diye kamera aramaya başladığında zor şer indik otobüsten.Sonradan, hayatında ilk kez belediye otobüsüne bindiğini öğrendim. Bu, uzun yıllar en heyecan verici-inanılmaz deneyimi olarak liste başı kaldı onun için.Doğumgününde babası Tarabya'dan ona ev aldığında da ben dumur oldum, annesi gıcır gıcır bir Ford arabayı doğumgünü hediyesi olarak verdiğinde "biz ayrı dünyaların insanlarıyız kızım" diyerek bastım kahkahayı.. tam o da o gün işte...tam da o gün iş çıkışı arabayla gezmeyi teklif etmişti, ben tamam demiştim.Tarabya sırtlarında bir yere park ettiği arabada bangır bangır U2 /One dinliyorduk .O göz yaşları içinde ağlıyordu çünkü ana dili ingilizce idi ve ne dediklerini anlıyordu ben ise ritmin zenginliğinden memnun ellerimle tempo tutmakla yetinip onu sinir ediyordum filan...derken birden bana döndü ve :

-"Ben lezbiyenim" deyiverdi.
-"Ben nişanlıyım" ..dedim

Kapalı düşüncelerde bir ailede yetişmediysem de ortalama anadolu kültürü baskın olandı bu tür konularda. Ona ne demem gerektiğini bilemedim. Ona kızmalı mıydım onu da bilmiyordum. Yalnızlığı, sürdürmeye çalıştığı hayata bir yandan da kahramanca direnişi,kimsenin görmediği anlarda çaktırmadan siliverdiği gözleri zaten hep yufka olan yüreğimin tüm kapılarını ona ardına kadar açmama sebep olmuştu ama lezbiyendi yani aman Allah'ımdı şimdi ne yapmalıydım? Az evvelki konuşma yaşanmamış gibi lafı ordan burdan dolandırdıysam da gayet net ve sert bir tepki ile "sana lezbiyenim dedim" dedi. 

Sustum.

-Seninle dost olmak üzereyiz...bilmen gerektiğini düşündüm. Bir de senin için ne derece önemli bilmiyorum ama ben müslüman değilim..ailem bunları bilmiyor.

-E bi yavaş gel ha..dedim paniklediğim ve sinirlendiğim her zaman olduğu gibi dilim tamamen Trabzon yerel lehçesine dönmüş halde.


-Trabzon denen yerin bi köşesinden gelmişsin ama şaşırtıcı bir şekilde hayatı-insanları olduğu gibi yargılamadan kabul edebiliyorsun. Sende böyle bir sığınak bulabileceğimi hiç düşünmemiştim.Dost  kalmak ve açık olmak istiyorum ..dedi. 

Birbirimizin yüzüne değil arabanın ön camından ileri bakıyorduk. Ben suskun,düşünceli idim.


-Dost muyuz ..dedi bir süre sonra.
-Anneni ekip bi gün sizin evde başbaşa parti yapacaktık ya...unut o işi..dedim .
-Tipim diiilsin dedi uzun zamandır ilk defa neşeyle kahkaha atarak.
-Üzgünüm ama buna çok sevindim dedim içtenlikle ellerini elime alıp sevgiyle sıkarak.

Öyle başladı anaforlar içinde kusursuz akustiği dostluğumuzun.

Annesini ekip evde parti yapmadık hiç bir zaman :))

Bir arada kaldığımız her günün her anında kalplerinin kapısı güvenle aralanmış iki iyi dost olarak yaşadık.

Sonra..

Bir gün, oğlunu yanına alıp herkesi ve her şeyi ardında bırakıp kendini ait hissettiği insanların yanına, bir başka ülkeye gitti kimseye haber vermeden.

O bir okyanus balığıydı ... akvaryumda daha fazla yaşaması mümkün değildi. Her gün yokluğunu özlemle hissettimse de onun adına yaşadığım rahatlama ve sevinç özlemlerimi de ondan tek satır haber almayışımın verdiği kırgınlığı da bastırıyordu.

Yıllar yıllar sonra, geçenlerde bir gün facebook'ta bir mesaj aldım ondan:

-"Hala tipim değilsin ama seni çok özledim...o günlerde sana layığı ile teşekkür edememiş olabilirim ama bilmeni istiyorum ki nefes alabilmemi ve yeniden kendim olmayı cesaretle denememi sana borçluyum.Elveda..."



BİR


Daha iyiye mi gidiyor, yoksa aynı mı hissediyorsun? 
Senin için herşeyi kolaylaştıracak mı bu, şimdi suçlayacağın biri var? 
Diyorsun ki bir sevgi, bir hayat, tek bir şeye ihtiyaç duyunca gece. 
O tek bir sevgi, paylaşmamız gerek 
Seni bırakır gider, eğer önemsemezsen. 



Seni hayal kırıklığına mı uğrattım yoksa ağzında kötü bir tat mı kaldı benden? 
Hiç sevgiye sahip olmamış gibi davranıyorsun ve benim de sahipsiz bir şekilde gitmemi istiyorsun. 
Artık çok geç bu gece geçmişi günışığına çıkarmak için 
Biz biriz fakat aynı değiliz 
Birbirimize destek olmamız gerek.. destek olmamız.. bir.. 



Buraya af dilemek için mi geldin? 
Ölüleri diriltmeye mi geldin? 
İsa'yı oynamaya mı geldin kafandaki cüzzamlilara? 
Çok şey mi istedim, çok fazladan daha mı fazla? 
Bana hiçbir şey vermedin şimdi elimdekilerin hepsi bu.. 
Biz biriz fakat aynı değiliz 
Birbirimize acı veriyoz ve bunu tekrarlıyoruz 



Diyorsun ki 
Sevgi bir tapınak 
Sevgi daha yüksek bir kanun 
Sevgi bir tapınak 
Sevgi daha yüksek olan kanun 
Benden girmemi istiyorsun ama daha sonra süründürüyorsun 
Ve sende olana daha fazla dayanamıyorum 
Tüm sende olan acı iken.. 



Bir sevgi, bir kan, bir hayat.. yapman gerekeni yapman için.. 
Bir hayat beraber: kız kardeşler, erkek kardeşler 
Bir hayat fakat aynı değiliz 

Birbirimize destek olmamız gerek.. destek olmamız.. bir..

ONE

Is it getting better 

Or do you feel the same 
Will it make it easier on you now 
You got someone to blame 
You say... 

One love 
One life 
When it's one need 
In the night 
One love 
We get to share it 
Leaves you baby if you 
Don't care for it 


Did i disappoint you 
Or leave a bad taste in your mouth 
You act like you never had love 
And you want me to go without 
Well it's... 


Too late 
Tonight 
To drag the past out into the light 
We're one, but we're not the same 
We get to 
Carry each other 
Carry each other 
One... 


Have you come here for forgiveness 
Have you come to raise the dead 
Have you come here to play jesus 
To the lepers in your head 


Did i ask too much 
More than a lot 
You gave me nothing 
Now it's all i got 
We're one 
But we're not the same 
Well we 
Hurt each other 
Then we do it again 
You say 
Love is a temple 
Love a higher law 
Love is a temple 
Love the higher law 
You ask me to enter 
But then you make me crawl 
And i can't be holding on 
To what you got 
When all you got is hurt 


One love 
One blood 
One life 
You got to do what you should 
One life 
With each other 
Sisters 
Brothers 
One life 
But we're not the same 
We get to 
Carry each other 
Carry each other 


One...lifeis it getting better 
Or do you feel the same 
Will it make it easier on you now 
You got someone to blame 
You say... 

One love 
One life 
When it's one need 
In the night 
One love 
We get to share it 
Leaves you baby if you 
Don't care for it 

Did i disappoint you 
Or leave a bad taste in your mouth 
You act like you never had love 

And you want me to go without 
Well it's... 




Too late 
Tonight 
To drag the past out into the light 
We're one, but we're not the same 
We get to 
Carry each other 
Carry each other 
One... 




Have you come here for forgiveness 
Have you come to raise the dead 
Have you come here to play jesus 
To the lepers in your head 




Did i ask too much 
More than a lot 
You gave me nothing 
Now it's all i got 
We're one 
But we're not the same 
Well we 
Hurt each other 
Then we do it again 
You say 
Love is a temple 
Love a higher law 
Love is a temple 
Love the higher law 
You ask me to enter 
But then you make me crawl 
And i can't be holding on 
To what you got 
When all you got is hurt 




One love 
One blood 
One life 
You got to do what you should 
One life 
With each other 
Sisters 
Brothers 
One life 
But we're not the same 
We get to 
Carry each other 
Carry each other 




One...life 














-